19. yüzyılda modern kentler yaratma tahayyülünün uygulama alanı olarak Bursa:
Araf’taki Osmanlı Şehri
Doç Dr. Zeynep Dörtok ABACI
Tanzimat ve sonrasında pek
çok alanda yapılan ve imparatorluğun her bölgesine yaygınlaştırılmaya
çalışılan genel reformların yanı sıra, Bursa kentinin modernleşme sürecinin
öncelikle 19. yüzyıl başından itibaren ürettiği koza ve ipek ipliği ile
Avrupa pazarına açılmasıyla öncelikle iktisadi alanda başladığı
değerlendirmesini yapmak mümkündür. 1828’te Fransa’nın Lyon kentinde, ipek
üretiminde buhar gücü kullanılarak, ipek fabrikalarda (filatür-ipek
ipliğinin çekildiği fabrikalara Fransızca’da verilen ad) çekilmeye
başlanmış, üretimde makineleşme gerçekleştirilmiştir. Fabrikada ipek
üretiminin Lyon’da ortaya çıkışından 10 yıl sonra Bursa’da da ilk filatür
fabrikası açılmıştır. Bursa’da ilk filatürün kim tarafından açıldığı
konusunda farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. 1324 (1908) Salnamesinde
kentteki ilk filatürün 1838-9 yılında koza ve ipek ticareti ile uğraşan
Ohannis Taşçiyan ve Bay oğlu Osib adlı tüccarlar tarafından inşa edilip
üretime başladığı belirtilmektedir. Kısa süre sonra yerli tüccarlar Osman
Fevzi ile Sâib Efendi, Avrupalı tüccarlar Mösyö Falkeisen ve Pirod
kardeşler de Bursa’da ipek fabrikaları kurmuşlardır.
Bu süreçte Bursa’da kentte devlet tarafından da, ipek fabrikası yatırımları
gerçekleştirilmiştir. 1852 yılında Sultan Abdülmecid tarafından
İstanbul’daki Hereke fabrikasına (1840) hammadde sağlamak ve ipekçiliği
desteklemek amacıyla Demirkapı Mahallesi’nin aşağısında Çınar Önü denilen
yerde “Harîr Fabrika-i Hümayunu” açılmıştır. Kısa süre içinde, Bilezikçi
Kardeşler, Mustafa Nuri Paşa ve Pauvlaki gibi kişiler, birbiri ardına
kentte yeni filatürler tesis etmişlerdir. Lyon ve Marsilya’daki ipekli kumaş
dokuma fabrikaları, gerekli hammaddenin (ham ipek) büyük bir kısmını
Bursa’dan karşılamaktadır.
Bursa’daki İngiliz konsolosu Maling
5 Ekim 1872 tarihli raporunda, kentte 1862 yılında 90 fabrika (bu sayılı
oldukça abartılı görünmekle birlikte), bu fabrikalarda 4345 çıkrık
bulunduğunu bildirmektedir.
1881 yılında Osmanlı
Devleti’nin Avrupa ülkelerinden almış olduğu borçları ödeyememesi sonucu
kurulan Duyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin el koyduğu gelirlerden biri de Bursa’da
ipekböceği kozasından alınan ipek öşrüdür. Düyûn-ı Umûmiye İdaresi’nin koza
üretimini, dolayısıyla alacağı öşür gelirlerini artırmak için yaptığı
çalışmaların, koza ve ham ipek üretiminin tekrar yükselmesine neden olduğu
görülmektedir. Koza ve ipek üretiminin gelişmesinde, Duyûn-ı Umûmiye’nin
çalışmalarının yanı sıra, o dönemde tüm dünyada ipek talebinin artması da
önemli rol oynamıştır. Bursa’da yabancıların, yerli Gayrımüslimler ve
Müslümanların o dönemin koşullarında büyük sayılabilecek yatırımlar yapıp
bunları uzun vadede devam ettirebilmeleri, Osmanlı Devleti’nin
gerçekleştirdiği hukuksal ve idari düzenlemelerle de ilişkilidir. İlk olarak
müsaderenin kaldırılması (1826), Müslüman ya da Gayrımüslim ölen her kişinin
servetinin varislerine intikal etmesi olanağını sağlamıştır. Daha sonra
yabancılara “tasarruf-u emlak” hakkı tanınmıştır (1856). Arazi
kanunnamesiyle (1858) tapu kavramının getirilmesi ve sonrasında yargılama
hukukunda yapılan düzenlemeler, Bursa’da yatırım ve ticaret yapacak yabancı,
Müslüman ve Gayrimüslimlere devlet güvencesi sağlaması açısından kentin
hızla sanayileşmesinde gerekli hukuksal zemini sağlamıştır.
Değerlendirdiğimiz bu süreç Bursa’nın ürettiği koza ve ipek ipliği ile
Avrupa pazarlarına olan bağlantısını ve kentteki ilk sanayi yatırımlarının
nüvesinin oluşturulduğunu göstermektedir.
Bursa
Kenti’nin "Janus Yüzlü Yöneticisi"
Ahmed Vefik Paşa tek bedende her biri
farklı yönlere bakan iki ayrı yüze sahip Roma tanrısı Janus, genelde Osmanlı
modernleşme anlayışını, özelde ise reform yüzyılındaki yönetici ve
aydınların arada kalmışlığını anlatmak için en uygun metaforlardan biri
olabilir. Dönemin önemli aydın ve bürokratlarından biri olan Ahmed Vefik
Paşa da gerek fikirleri ve uygulamaları gerekse yaşam tarzıyla Doğu ile Batı
arasında kalmışlığın yarattığı çatışma ve gerilimin izini sürebileceğimiz,
bir tarafı hep geçmişe, geleneğe Doğu’ya dönük, diğer tarafı ise yeniye,
modern olana ve Batı’ya meyleden her iki “yüzü” de kendinde barındıran ve
19. yüzyılın ikinci yarısında Bursa’yı yeniden şekillendiren özgün ve önemli
bir figür olarak karşımıza çıkar.
Ahmed Vefik Paşa
1863 Mart’ından, 1864 Eylül’üne kadar, Anadolu Sağ Kol Ciheti
müfettişliği görevinde bulunmuştur. Bu konumdayken paşanın görevleri
arasında, yeni reformların uygulanması ile yol ve yapı projelerinin
denetlenmesi yer almaktadır. Ahmed Vefik Paşa, 1854 ve 1863 yıllarında
meydana gelen ve Gökdere’nin sol kıyısındaki
Ermeni Mahallesi’nin büyük bir kısmını
yok eden yangınlar ile
1855 depreminin kalıntıları üzerinde
kenti yeniden inşa etme imkanı bulmuştur. 1854 yılında İngiltere’nin
Bursa’daki konsolosu
Mr.Sandison aynı yıl yanan Ermeni Mahallesi’nin çok
kısa sürede yeni bir plana göre yeniden düzenlendiğinden övgü ile
bahsetmektedir. Özellikle büyük deprem sonrası kentin yeniden
planlama,
haritalama ve finansman hazırlıkları bittikten sonra Ahmed Vefik Paşa bu
planların uygulayıcılığı görevini üstlenmiştir. Ahmed Vefik Paşa’nın hem
Doğulu hem de Batılı bir karaktere sahip olması onun eğitimi ve yurt dışı
tecrübeleri ile dönemin zihni iklimiyle ilişkilidir. 1863-1864 yılları
arasında Anadolu Sağ Kol Müfettişliği yapmıştır. 1877’de Osmanlı Meclis-i
Mebusan başkanlığı ve Edirne Valiliği görevinde bulunmuş, 4 Şubat 1879’dan
Eylül 1882’e kadar Bursa valiliğini yürütmüştür. Ahmet Vefik Paşa babasının
görevi nedeniyle, Paris’te üç yıl kalarak daha sonra İstanbul’a dönmüştür.
Fransızca’yı bir Fransız kadar iyi konuşabilen, Fransızca’dan Türkçe’ye
çevriler yapan Ahmed Vefik Paşa, 1853-1870 yılları arasında III. Napoleon ve
onun atadığı Seine valisi Baron Eugene Haussmann’ın kenarları
ağaçlandırılmış, iki tarafında kafe ve mağazalarıyla geniş bulvarları,
burjuvanın yaşam tarzına uygun yeni sosyalizasyon alanları, tren
istasyonları, bakımlı ve temiz yolları, camın ve demirin ağırlıklı olarak
kullanıldığı ön cepheleri yükseltilmiş görkemli yapıları, opera binaları,
park ve bahçeleri ile düzenlenmiş ve standardize edilmiş Paris kentinin
modernize edilmesi sürecinin de canlı tanığı olmuştur. Paşa, anavatanına
döndüğünde de modern Osmanlı kentleri yaratma tahayyülünün gönüllü
uygulayıcısıdır.
Ahmed Vefik Paşa’nın kentteki ilk görevi sırasında, kentin doğusunda
dikdörtgen planlı, üç katlı, tuğla, taş ve yalancı mermerden yeni bir
hükümet konağı inşa edilmiştir. Valiliğin zemin kat ve birinci katı yargı
mensuplarına (kadılara), ikinci kat dönemin valisi Ahmed Vefik Paşa’ya
tahsis olunmuştur. Aynı yıl, Hisar ’dan gelip, Setbaşı’na kadar uzanan Saray
Caddesi’ne “Hükümet Caddesi” olarak yeni bir işlev verilmiştir. Modernleşme
sürecinin ilk kamusal yapısı olması nedeniyle, Bursa’nın kentsel gelişimi
açısından önemli bir yere sahip olan bu Hükümet Konağı, günümüze kadar
varlığını devam ettirememiştir. Ahmed Vefik Paşa’nın yaklaşık 3.5 yıl görev
yaptığı ikinci görevi, Bursa valiliği sırasında kentsel dokuya kazandırdığı
diğer bir yapı belediye binasıdır. Bursa kentinde belediye örgütü 1867
yılında oluşturulmasına karşın, kentteki belediye binası 1879 (1297) yılında
inşa edilmiştir. Geçen 12 yıllık süre içinde belediye işlerinin nerede ve
nasıl gerçekleştirildiği konusunda kaynaklarda aydınlatıcı bir bilgi
bulunmamaktadır. Bu durum imparatorluğun pek çok yerinde olduğu gibi
Bursa’da da belediye seçimlerinin çok uzun süre yapılamamasından dolayı
belediyenin işlerlik kazanmaması ve bu yüzden işlevini yerine getirmesinin
geciktiğini düşündürmektedir. Ahmed Vefik Paşa’nın inşa ettirdiği belediye
binasının, yer seçimi geleneksel ile modernin, dünyevilik ile uhrevîliğin
bir arada bulunması açısından önemli mesajlar vermektedir. Bina, Ulu Câmi,
hanlar bölgesi ve Orhan Cami’nin hemen yakınına inşa edilmişti. Kentin
geleneksel ticari ve dini merkezi olan bu bölge, artık aynı zamanda yönetsel
işlevleri de yüklenen yeni bir konuma gelmiştir. Osmanlı modernleşme süreci
açısından simgesel bir anlam taşımakla birlikte, insanların alış veriş ve
ibadet için kentin bu alanına sık sık gelmeleri yüzünden belediyenin kentin
bu bölgesinde yapılması işlevsel bir özellik taşımaktadır.
Bursa valisi olan Ahmed Vefik Paşa ile İstanbul tiyatrosu yöneticilerinden
Tomas (Thomas) Fasülyeciyan yollarının Bursa’da kesişmesi, kentte tiyatro
kurma çabalarının başlaması için yeterli olur. Ahmed Vefik Paşa, Hükümet
Konağı Caddesi’nin (bugünkü Ünlü Cadde) karşı tarafında yer alan
kahvehanenin bahçesinde tiyatro binasını inşa ettirmiştir (1879). Ahmed
Vefik Paşa’nın valiliği döneminde tiyatro binası faal olarak kullanılmaya
devam edilmiştir. Tiyatro dokuz ay açık, yaz aylarında kapalıydı. Haftanın
üç günü verilen temsillerin bazı günleri yalnızca kadınlara ayrılmıştır.
Ahmed Vefik Paşa tarafından Türkçe’ye çevrilen Le Malade Imaginaire (Meraki)
adlı eser tiyatronun ilk oyunu olur. Bursa Tiyatrosu’nda ayrıca
Moliere’in Türkçe’ye çevrilen otuz dört piyesi oynanmış, yanı sıra başka
çeviri oyunlar ve Türk tiyatro yapıtları da sergilenmiştir.
Ahmed Vefik Paşa’nın Bursa’daki diğer bir icraatı, 1879 yılında 60 yataklı
olarak Gurebâ Hastanesi’nin yaptırılması olmuştur. Batılı tarzda bir hastane
olan Gurebâ Hastanesi, yer seçimi ile tamamen Doğu’ludur, çünkü kente
dışarıdan gelenlerin kolayca görebilecekleri şehrin
eski merkezinde hakim
bir tepede inşa edilmiştir.
Modern Eğitim Kurumları
Bursa’da ilk rüştiye, (ortaokul), Mahkeme Mahallesi’ndeki Mahkeme Hamamı
karşısında inşa edilmişti. 1854’ te askeri rüştiye olarak inşaatına başlanan
okul, 17 Temmuz 1860 tarihinde (bu
günkü Kız Lisesi’nin bulunduğu yerde)
ulema, tekke şeyhleri ve vilâyet meclisi üyelerinin katılımıyla düzenlenen
bir törenle açıldı. 1892’de Mekteb-i İdadi-i Mülkî ile birleştirilen rüştiye
yeni binasına taşınmış, eski bina Kız Rüştiyesi olmuştur. 1893’te yapımı
tamamlanan Işıklar ’daki (bugünkü Işıklar Askeri Lisesi) yeni yerine
taşınmıştır. 1883’te Mekteb-i İdadi-i Mülki eğitime başladı (Veli Şemseddin
Mahallesi’nde, bugünkü Erkek Lisesi). Bir yıl sonra Islahhane
(sonradan
Hamidiye Sanayi Mektebi, bugünkü Tophane Endüstri Meslek Lisesi) ve 1891’de
Hüdâvendigâr Numûne Çiftliği Ziraat Mektebi (Hamitler Köyü’nde) açıldı.
Sayıları giderek artan
bu okullar için öğretmen de yetiştirmek
gerekiyordu. Dârü’l-muallimîn (bugünkü Çelebi Mehmet Lisesi), 1884 yılında
erkek öğretmen okulu olarak eğitime başladı. Bursa kentinde 1862 yılından
sonra sıbyan mektepleri yerine “usûl-ı cedîd” (yeni usulde) eğitim yapan
“iptidâ-i mektepler” (ilkokullar) açılmaya başlanmıştır. Islahat Fermanı ve
sonrasında azınlık hakları konusunda yapılan düzenlemeler sonrasında 1899
yılına gelindiğinde, Bursa’da 5 Rum (800 öğrenci), 2 Ermeni (1200
öğrenci) ve 1 Yahudi okulu (250 öğrenci) bulunmaktadır. Okullar bu grupların
yaşadığı mahallelerde açılmışlardır. 1881 yılında Osmanlı genelinde Duyûn-ı
Umûmiye İdaresi tohumu üretilmesi ve Bursa’da bir Harir Darü’ t-talimi
açılması kararlaştırıldı. 1894’te İpekçilik Caddesi’nin bitimindeki binasına
20 öğrenci ile faaliyetine başlamıştı. Kevork Torkomyan’a öğretim
görevinde yine bir Osmanlı Ermenisi olan Yervant Beyazyan yardım etmekteydi.
1905 yılına kadar Harir Darü’t-talimi’nde toplam 1234 kişi eğitim gördü.
Mezunların içinde Hüdâvendigâr Vilâyeti dışından gelerek, böcekçilik
konusunda eğitim görenler de vardı. Bu tarihte okulda 150 öğrenci
bulunuyordu. Harir Dârü’t-talimi pebrine hastalığının ortadan kaldırılması
ve ipek böcekçiliğinin geliştirilmesine katkıda bulunmuştur.
Bursa kent mekanına eklenen diğer modern yapılar (postane, bankalar, tiyatro
ve oteller)
19. yüzyılın ikinci yarısında, gelişen ticaret hacmi ile
kredi gereksinimi kentsel iktisadi yapıyı etkilemiştir. Depolamakonaklama
gereksinimleri ve devam eden uzun savaşlar, ulaşım, haberleşme ve finans
alanlarında yeni bir ör gütlenme biçimini zorunlu hale getirmişti. Bu
zorunluluk sonucunda, bankaların, demiryollarının ve telgrafın aynı dönemde
kullanılmaya başlandığı görülmektedir. 1863 yılında Bursa kentine telgraf
hattı çekilmesi konusu gündeme geldikten sonra yapılan çalışmalar sonucunda,
1870 yılından itibaren kentte telgraf kullanılmaya başlanmıştır. Kentte
postahâne-telgrafhâne Ahmed Vefik Paşa’nın ikinci Bursa valiliği sırasında
1879 tarihinden sonra inşa edilmiştir. İçinde telgraf ünitesinin de
bulunduğu ilk postane binası, Ahmed Vefik Paşa Tiyatrosunun yanında yer
almakta ve daha çok Osmanlı nitelikleri taşımaktadır.
Matbaa 18. yüzyılda İstanbul’da kullanılmaya başlanmasına karşın Müslümanlar
arasında
yaygınlaştırılamamıştı. Vilâyetlerin oluşturulması sürecinde her
vilâyette bir matbaa kurulması düşünülmüştü. Valilik bünyesi içinde açılmaya
başlanan matbaalarda, öncelikle kırtasiye işlerine
ağırlık verilmiş,
bunun yanı sıra salnâmeler (yıllıklar), takvimler, kitaplar ve resmi vilâyet
gazeteleri de basılmıştır Bursa’da ilk olarak Vilâyet Matbaası (resmi)
Süreyya Paşa’nın valiliği
sırasında 1283 (1868) yılında açılmıştır . Bu
resmi matbaa dışında kentte, Ferâizcizâde Mehmet Şakir tarafından işletilen
(1874) Ferâizcizâde Matbaası (Alaca Mescit Mahallesi) ve
Murat Emri
tarafından 1889’da Geyve Hanı içinde açılan Emri matbaası olarak iki özel
matbaa daha bulunmaktaydı.
Dünya ekonomisine eklemlenen Bursa kentinde finansal ihtiyaçları
karşılayabilmek için bankalar da değişen mekandaki yerini alır. Ziraat
Bankası şubesi Duyûn-u Umûmiye’nin kentteki temsilciliği İpek Hanı’nda
bulunuyordu. Bu konumlanma kent merkezindeki hanların değişen işlevlerini
göstermesi açısından önemliydi. Hanlar, içinde tüccarların konakladığı
malların dağıtımının ve satışının yapıldığı mekanlarken, artık içinde
ofislerin bulunduğu, ithal malların satıldığı işyerleri durumuna
gelmişlerdi. Örneğin İpek Hanı’nın 26 numaralı dükkanında Mois Efendi, her
çeşit saat, bilezik, yüzük gibi malları (veresiye olarak da) satarken,
Rusya’dan özel olarak getirdiği çayları da müşterilerin beğenisine
sunmaktaydı. Ancak, Bursa kentinin İstanbul’a yakın ve ulaşım olanaklarının
o dönemin koşullarına göre rahat olması, kentteki geceleme süresini
kısaltıyordu.
Bursa’daki oteller daha çok Çekirge civarında yoğunlaşmıştı.
Çekirge’de kentin ünlü kaplıca ve banyolarından faydalanmak olanağı da
bulunduğundan yabancılar bu tarafı tercih etmekteydiler. Özellikle mayıs ve
ekim aylarında, İstanbul ve Pera’nın seçkin aileleri kaplıcalara gelir ve
kentte bir süre kalırlardı. Bursa’da 1893’de sekiz olan otel sayısı, 1907
yılında 21’e çıkmıştı. Toplam 345 odalık bir kapasite vardı. Dönemin Bursa
otelleri arasında en ünlüleri,
Yahudilik Mahallesi’ndeki Hotel
Bellevue (gecelik fiyatı 1905’ te 9-12 frank arasındadır), Çekirge’de
Ermeniler tarafından işletilen Splendid Oteli, aynı zamanda ipek fabrikası
olan Madam Brotte’nin sahibi olduğu Hotel D’Anatolie (gecelik fiyatı 15
franktır, uzun süre kalınırsa fiyatta indirim yapılmaktadır), I. Murad
külliyesi yakınlarındaki Ada Palas, Şifa Oteli, Atlas Oteli, Demirci Oteli,
Özhayat Oteli, yine Çekirge’de Servinaz Hamamı civarındaki Hotel
Continental,
ve Setbaşı’ndaki Nuriye otelleridir. Kentteki otel ve
misafir odaları Çekirge ve çevresinde yoğunlaşmıştır.
Açılan Yollar ve Kent İçi Ulaşımı
19. yüzyıl öncesinde Bursa kentinin sosyo-ekonomik yapısına uygun olarak
sokaklar yalnızca insanların ve taşıt olarak kullanılan binek hayvanlarının
geçeceği genişlikte yapılmıştı. Ayrıca
sokak ve yollar sık sık
çıkmazlarla son bulmaktaydı. Bu açıdan kentte planlı ve birbirine bağlanan
sokak ve caddelerden bahsetmek mümkün değildi. Kent içi ulaşımını
kolaylaştırmak için ilk olarak, Abdülaziz’in 1861’deki Bursa ziyareti
sırasında Kaplıca Çekirge yolu genişletildi ve doğuya doğru 5 kilometre daha
Kütahya yoluna kadar uzatıldı. Daha sonra Ahmed Vefik Paşa’nın valiliği
sırasında Bursa-Gemlik yolu genişletildi (1865). Ahmed Vefik Paşa Çekirge’yi
Bursa kent yerleşim alanının bir parçası haline getiren Çekirge-Bursa yolunu
yaptırdı. Kent içinde de Deveciler Mezarlığı’nı ikiye ayırarak, doğu-batı
yönündeki caddeyle birleşen Gemlik Caddesi açıldı. Kent genelinde ana
sokaklar genişletilip, çıkmazlar kaldırılarak geleneksel Osmanlı dokusunda
değişiklikler meydana geldi. Daha sonra Bursa Valisi Nazif Paşa(1883-
1885) tarafından Uludağ ve Mudanya yolları genişletilerek Geçit Köprüsü inşa
edilmiştir. Vali Celaleddin Paşa (1889- 1891) Acemler’den Karacabey’e giden
yolu açmıştır. Vali Ahmed Münir Paşa da (1891-1897) Maksem Caddesi’nin
yapımına başlamış ayrıca Ahmed Vefik Paşa döneminde başlanan ancak yarım
kalan yolları tamamlamıştır. Bugün de yoğun şekilde kullanılan ulaşım
aksları Fevzi Çakmak-Santral Garaj bağlantısı, Cumhuriyet Caddesi,
Çakırhamam Stadyum arasındaki yollar vali Mümtaz Paşa (1903-1906) döneminde
yapılmıştır.
1862 Suphi Bey’in hazırladığı plan ile 1907 yılı haritası
karşılaştırıldığında kent mekanına yapılan müdahaleler ve açılan yollar
açıkça görünmektedir . Kuzey-güney ve doğu-batı yönlerinde
birbirini
kesecek şekilde açılan yollar kentin geleneksel dokusunu adeta parçalayarak
birbirine bağlamaktadır. Yeşil-Setbaşı, İpekçilik ve Kayhan Çarşısı gibi
yangınlar nedeniyle neredeyse yok olan mahalleler ızgara planlı olarak
tekrar düzenlenmiştir.
1893 yılında Setbaşı
Köprüsü’nden Çekirge’ye kadar 5 km’lik tramvay hattı inşası için, Cemil Bey
belediyeden imtiyaz talebinde bulunmuş, ancak hattın inşası konusunda
mukâvelenâmenin
bazı şartlarında anlaşılamamış ve proje hayata
geçirilememiştir. Kentin farklı mahallelerinden, Bursa ve Acemler tren
istasyonuna ve semtler arasında arabaların çalışması, kent içi trafiğin
giderek yoğunlaşmasına neden olmuştur. Yeni yolların açılması, var olan
yolların genişletilmesi ve çıkmaz sokakların büyük ölçüde kaldırılması kent
içi ulaşımını kolaylaştırarak, insanların
mahalle ölçeği üzerinde, kent
ölçeğinde bütünleşmesini sağlamaya yönelik girişimlerdir.
Bursa-Mudanya Demiryolu
Bursa-Mudanya demiryolu 1872- 1873 (H.1290-1291) yıllarında bir
metre açıklığında dar hat olarak inşa edilmişse de işletilememiş yaklaşık 18
yıl atıl durumda kalarak, ancak 12 Receb 1308 (22 Şubat 1891) tarihli bir
ferman ile hattın onarılarak yeniden düzenlenmesi buyurulmuştur. Fermanda
hazineye 30.000 Osmanlı altını vermek koşuluyla demiryolunun işletme
hakkının 99 yıllığına Mösyö Jorj (George) Nagelmakers’ın şirketine verildiği
belirtilmiştir. Mösyö Jorj (George) Nagelmakers daha sonra, Mudanya, Bursa
Bandırma ve Konya şimendifer hatlarının tümünün imtiyazına sahip olmuştur.
Bu anlaşma çerçevesinde 26 Mayıs 1307 (8 Haziran 1891) tarihinde başlayan
onarım çalışmaları 5 Haziran 1308’de (17 Haziran 1892) tamamlanmış ve
Bursa- Mudanya demiryolu hattı, törenle hizmete açılmıştır.
1900’lü
yılların başında Mudanya’ya ve oradan demiryolu ile Bursa’ya gelen gezgin
Richard Davey ahşap olarak inşa edilen Mudanya istasyonunun, Fransa’da her
küçük kasabada bulunan basit ama sevimli tren istasyonlarına benzediğini,
istasyonda, bir gazete bayi ve büfe bulunduğunu, ayrıca çeşitli ilanların
da asılı olduğunu belirtir. R. Davey, sıkıntılı bir yolculuk geçirdiği için
Osmanlı Devleti’nin eski başkenti olan Bursa’ya, tren yerine at ya da deve
ile gitmeyi tercih edebileceğini kaydetmektedir. Bursa-Mudanya demiryolunun
Avrupa Devletleri açısından en önemli işlevi, öncelikli olarak Bursa ve
çevresinde üretilen, ham ipek ve (koza, ipekböceği tohumu gibi) yan
ürünlerinin Mudanya Limanı’ndan Fransa’nın hatta Avrupa
ipek piyasasının
merkezi olan L yon ve Marsilya limanlarına akıtılmasını sağlamak olmuştur.
Aynı zamanda krom ve borsit madeninin ve diğer ihraç ürünlerinin taşınması
amacına yönelik
olarak inşa edilen Bursa-Mudanya demiryolunun, inşa
edilmesi planlanan Balıkesir- Bandırma, Bandırma- Karacabey ve Karacabey Bursa
demiryolu hatlarına bağlanması düşünülmüşse de bu
gerçekleştirilememiştir. Bursa-Mudanya demiryolu, Bursa’nın, bölgesel bir
merkez haline gelmesinde ve diğer kentler ve ülkeler arasındaki ekonomik,
sosyal ve kültürel ilişkilerin bir parçası olmasında bağlayıcı bir rol
oynamıştır.
Denizyolu Ulaşımı
Bursa ile İstanbul ve Avrupa’daki limanlar arasında denizyolu
ulaşımının sağlanması, kentten ve kırsal ard bölgesinden tarım ürünleri ile
özellikle ipek ipliği ve kozanın taşınması için büyük önem taşımaktaydı.
Bursa’nın iki önemli iskelesi Mudanya ve Gemlik ile İstanbul arasında
düzenli vapur seferleri 1865 yılından sonra başlamıştır. Kentte ipek
üretiminin artması ve yabancı tüccarlar ile kurulan ekonomik ilişkiler ,
İstanbul’dan Bursa’ya vapur seferlerinin yapılmasını zorunlu hale
getirmişti. Bu amaçla başlangıçta Gemlik-İstanbul arasında olmak üzere yolcu
ve yük taşımak için, hisseleri halka da açık olan “Gemlik Körfezi Vapur
Şirketi” (daha sonra Şirket-i Mahsusa) kuruldu. Şirketin başlangıçta 8250
Osmanlı altını sermayesi bulunmakta ve toplam 250 adet hisse senedi 33
Osmanlı lirasına satılmaktaydı. Yabancı (Fransız) sermaye ile kurulan
şirketin yöneticiliğini Mösyö Goriero Pavlo yapmaktaydı. Bursa ile
İstanbul arasında deniz yolu ulaşımının başlamasında Anadolu Sağ Kol
Müfettişi görevi ile kentte bulunan Ahmed Vefik Paşa’nın çabaları etkili
olmuştu. Ahmed Vefik Paşa’nın bu arzından 1 yıl sonra Gemlik’ten İstanbul’a
vapur seferlerinin yapılmaya başlanması, onun bu konudaki ikna ediciliği
sonucu gerçekleşebilmiştir. Ayrıca, Gemlik Körfezi Vapur Şirketi
vapurlarının Gemlik’ten hemen sonra Bursa’nın diğer limanı Mudanya’dan da
taşımacılık yapmasının öngörülmesi ipek ticareti için deniz yolu
ulaşımının gerekliği konusunun Osmanlı yönetimi tarafından anlaşıldığını
göstermektedir.
Görüldüğü gibi, Tanzimat Fermanı ile başlayan Osmanlı Devleti’nin neredeyse
tüm alanlarda gerçekleştirmeye çalıştığı reformlar döneminde, 1839 yılından
itibaren kentte çok sayıda fabrika açılarak Avrupa’ya ipek ipliği ve koza
ihracatı gerçekleştirilmiş, belediye, hükümet konağı, tiyatro, postane ve
banka binaları gibi yapılar inşa edilmiş, Bursa-Mudanya demiryolu faaliyete
geçmiştir. Bursa bahsedilen sosyal ve mekansal özellikleriyle, bir taraftan
hala sanayi öncesi bir
Türk-İslam kenti olma özelliklerini korurken,
diğer taraftan sanayileşmeye ve modernleşmeye başlayan bir kent nitelikleri
göstermeye başlamıştır. Çıkmaz sokakların kaldırılması ve kent
merkezinin
yeni işlevler üstlenmesiyle, geleneksel mahalle ölçeği dışında kentli olma
bilincinin oluşumunun ilk adımları atılmıştır.
Yazarın
Bursa'da Zaman dergisi 7. sayısındaki
makalesinin bir bölümüdür.