| 
    
    
     | 
    
	   
	Muhafazakar bir kent olan Bursa’da din-siyaset 
	ilişkisi çok partili dönem başlarında siyasetin başlıca konularından 
	biriydi. 1946’dan sonra hem CHP hem de DP kongrelerinde delegelerden 
	ilkokullarda din dersi okutulması, imam-hatip okullarının açılması gibi 
	talepler geliyordu. CHP yöneticileri bu tür istekler karşısında başlarda 
	bocaladılar. Bunun en iyi örneği 1946’daki il kongresiydi. Merkez ilçe 
	delegesi Bedia Kızılay’ın belirtilen isteklerde bulunması uzun tartışmalara 
	yol açtı. Aslında aynı konu birkaç gün önce mecliste Bursa milletvekili 
	Muhittin Baha Pars ile Hamdullah Suphi Tanrıöver’in tartışma konusuydu. Bu 
	tartışmadan etkilenen Bursa delegesinin konuyu kongreye gündemine taşımış 
	olması muhtemeldir. Kongredeki bu tartışma talebin genel merkeze iletileceği 
	söylenerek kapatıldı. Demokrat Partide ise merkez yöneticilerinin 
	sergiledikleri mesafeli duruş taşra örgütlerine pek yansımıyor, DP Bursa 
	örgütü dini konuların tartışılmasına sıcak bakıyordu. Bunun farkında olan 
	Celal Bayar Bursa örgütünün başına eski Halk Partili olan, dini söylemde 
	ılımlı bir kişi olan Hulusi Köymen’i getirmişti.  
	
	        
	  Hulusi Köymen 
	(hayat 
	hikayesi) 
	  
	DP’de giderek artan dini eğilimleri partinin 3 Nisan 
	1949’daki 
	Bursa il kongresinde görebiliriz. Kongreye katılmak için Bursa’ya 
	gelen Celal Bayar, Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu, Ahmet Emin Yalman kongre 
	öncesinde bütün delegeleri toplayarak dini ve irticai söylemlerde 
	bulunulmaması konusunda uyarıda bulunmuşlardı. Kongreye Gemlik delegesi 
	olarak katılan Hüseyin Bayrı’yı dinleyelim: “Tayyare Sinemasında kongre 
	olacak. Biz delegeleri çağırdılar, Balıkesir’deki olaylar basına yansımıştı. 
	Zinhar, kongrede bu nevi çatlak sesler olmaması gerektiğini, bu nevi 
	konuşmalar yapılmaması gerektiğini başta Celal Bayar olmak üzere söylediler. 
	Biz de tamam dedik”. Bu uyarılara karşın dini talepler kürsüden 
	dillendirildi. Örneğin Mudanya delegesi Adnan Hancıoğlu isimli genç dinin 
	ihmal edildiğini, yetişen gençlerin dinden bihaber olduklarını, kadınların 
	açık saçık gezdiklerini, din olmayan milletlerde örf ve ananenin 
	olmayacağını, böyle bir milletin ölüme mahkum olacağını söylerken sözleri 
	alkışlarla kesiliyordu. Hüseyin Bayrı: “Tayyare sinemasının balkon kısmında, 
	bizim Bursa kıyafetlerine uymayan bazı kişiler var. Sonradan tespit ettik, 
	Bunlar Kütahya Tavşanlı’dan gelmişler. Külahlısı, bilmem nelisi..Bursalı 
	olmadıkları belli. Bir genç arkadaş söz aldı, lise mezunu olmasına rağmen 
	kendisine uymayan bir konuşma yaptı, işte kadınlar açık geziyor, camiler boş 
	falan. onun bu konuşmasını balkondaki o adamlar şiddetli tezahürat ile 
	karşıladı. Delegelerden ses yok, Bayar fevkalade üzgün, sinirden sapsarı 
	olmuş. Nahoş bir hava var, Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu havayı değiştirecek bir 
	konuşmacı arıyor…Sağa sola baktım, kimse yok. Hemen Demokrat Parti’nin 
	tüzüğü ile bir anayasa tedarik ettim. Parmağımı kaldırıp söz istedim. 
	Ağzımdan çıkan her laiklik kelimesinden sonra balkondan ve dışarıdan ‘yuh, 
	mason, dinsiz imansız’ diye bağıranlar oluyordu. Bir an geldi benim konuşmam 
	duyulmaz oldu. Tepki bekliyordum ama bu kadarını ummuyordum”. 
	DP Bursa kongresinde bu yaşananları Bursa kamuoyu 
	dikkatle izledi.  İktidar 
	yanlısı basın kongrede ortaya çıkan irtica tehlikesine vurgu yaparak 
	‘Tehlike Eksilmemiştir’ başlığını attı. Muhalif basın ise haberi ‘Laikliğin 
	tarifini yapmak lazım’ başlığıyla verdi. Demokratlar kongrede ortaya çıkan 
	irticai söylemlerin sorumlusu olarak CHP ve onun 25 yıllık iktidarını 
	görüyordu. Onlara göre CHP iktidarı döneminde laiklik maskesi altında 
	uygulanan din düşmanlığı halkı mağdur etmiş, halkın dini duygularını 
	bastırmış, vatandaşın yüreğinde oluşan acı durum DP kongresinde ortaya 
	çıkmıştı. 
	Bazen irticai faaliyetler karşısında iktidar ve 
	muhalefet ortak tavır sergilemiştir. Örneğin Büyük Doğu dergisinde Necip 
	Fazıl Kısakürek’in Atatürk’e yönelik neşrettiği bir yazı üzerine ülke 
	genelinde başlayan mitinglerden biri Bursa 
	Cumhuriyet Meydanı’nda 23 Haziran 
	1947’de gerçekleşti. Vali ve belediye 
	başkanının katıldığı mitingde konuşan CHP il başkanı Reşat Türel ve DP il 
	başkanı Hulusi Köymen, irticai hareketlere karşı ortak hareket etme yönünde 
	ifadeler kullandılar.  
	DP genel merkez yöneticileri Bursa’daki teokratik 
	yapılanmayı önlemek için önemli mevkilere tabandan ziyade bürokrat nitelikli 
	kişileri getiriyordu. Bu tavır parti iktidara gelince de sürdürüldü, 
	merkezin görüşlerini paylaşan yöneticilere öncelik verildi. Halkı 
	kaybetmemek için Arapça ezan, din derslerinin öğretilmesi gibi bazı istekler 
	makul karşılanıyor ancak fes, sarık, cübbe giyilmesi gibi aşırı isteklere 
	olumlu yaklaşılmıyordu. Bu tavrın Bursa yerelinde etkili olmadığı, 11 Şubat 
	1951’deki DP Merkez İlçe kongresinde görüldü. 
	
	Dağcılık Kulübünde yapılan 
	kongrede delegeler caz, saz ve dansın yasaklanmasını, radyoda İngilizce 
	dersleri yerine haftada üç gün Kuran okunmasını, Cuma öğlen saatlerinde 
	radyoda müzik çalınmamasını talep ettiler. Kısa süre sonra Mayıs 1951’de 
	Tayyare Sineması’nda yapılan DP il kongresinde de benzer talepler yapıldı. 
	Bu kongreye başbakan Adnan Menderes’in de katılmış olması ayrıca ilgi 
	çekicidir. 1952’de DP Yıldırım ilçe kongresinde delegeler sarık, cübbe 
	giyilmesine izin verilmesini; açık resimlerin gazetelerde bulunmamasını; 
	yazıda Araplar harflerine, kadınların giyimde çarşafa geri dönmelerini talep 
	ettiler; inkılap diye bir şey tanımadıklarını belirttiler. İl merkezi, genel 
	merkezin baskısıyla bu talepleri dile getiren delegeleri haysiyet divanına 
	sevk etti. DP genel merkezinin din konusundaki ılımlı orta yol tavrının 
	etkili olmadığı bu örneklerden görülmektedir. 
	1948’de kurulan Millet Partisi’nin dine bakışı çok 
	daha net ve açıktı. Tüzükte Atatürk ilkelerinin anayasadan çıkarılması 
	isteniyor; toplum düzeninin sağlanmasında ahlakın, geleneklerin, örf ve 
	adetin belirleyici olduğu söyleniyor; din müesseselerine ve milli ananelere 
	hürmetkar olunduğu ifade ediliyordu. İslamcı kesimlere göre Millet Partisi 
	Türkiye’yi gerçek laikliğe kavuşturacak, dinsiz gidişi önleyecek bir parti 
	olacaktı. 
	Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle inanç 
	hizmetlerinde büyük bir gelişim görüldü. Bursa Ulucami’de müezzinlik yapmış 
	Bayram Sarıcan DP iktidarı ile yaşanan değişimi şöyle anlatıyor: “İslamiyet 
	eskiden varmış, sonra yok olmuş, daha sonra da yeniden doğuyormuş gibi bir 
	atmosfer vardı. Her mahallede mahalle eşrafının evlerinde toplanılır, dini 
	ve milli konular görüşülürdü. Bu konuşmalarda özellikle başbakan Adan 
	Menderes’in konuşmalarına çok yer verilirdi”. Tek parti döneminde sadece 
	Ulucami’de bir tane Kuran kursu varken sonrasında sayı hızla artmıştır. 
	Bursa içinde sarıkla dolaşmaya başlayan insanların, kendilerini uyaranlara 
	“Şimdi demokrasi var, herkes istediği gibi gezer” dedikleri basına 
	yansıyordu. Bu süreç Ticani Hareketi, Malatya Suikastı, Bursa Ulucami Olayı 
	gibi gerici kalkışmaların önünü açmıştır. 
	Bursa Ulucami’de 14 Haziran 1957’de gerçekleşen olay 
	anılmaya değer. Cuma namazı sırasında, imam Hafız Kemal Uzunesmen Cuma 
	hutbesini okumak üzere, elinde Bursa’nın fethinden beri imamların 
	kullandıkları kılıçla minbere çıkarken, caminin batı tarafından tekbir 
	sesleri yükselmiş. Beş kişi minberin önüne gelerek hutbeyi kendilerinin 
	okumak istediklerini beyan etmişler, itirazlar gelince Hafız Kemal’in 
	elinden kılıcını alarak minbere çıkmışlar. Cami bir anda karışmış, camide 
	bulunan Mustafa Güler ismindeki polisin olaya müdahalesi yetersiz kalmıştı. 
	Cemaat şaşkınlık içinde dağılırken Kazım Karaman adındaki vatandaş batı 
	kapısında havaya altı el ateş etmiş, bu da başka bir kargaşaya sebep 
	olmuştu. O dönem Ulucami’de müezzinlik yapan Bayram Sarıcan, caminin 
	karşısında bulunan Uzunoğlu Eczanesi’nden emniyet müdürlüğünü aramış, kısa 
	süre sonra emniyet güçleri olaya müdahale etmişti. Bursa Emniyet Müdürü 
	Şebib Karamullaoğlu elinde bir sopayla camiye girip etrafındakileri 
	dağıtarak ayaklanma çıkaranları gözaltına almış, bugünkü tarihi belediye 
	binasının alt katında bulunan Emniyet Müdürlüğüne götürmüştü.
	 Olayın soruşturmasını Bursa Savcısı 
	Turan Kapanlı yürütmüştü. Bursa valisi İhsan Sabri Çağlayangil, 
	Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın olayın en başında kendisini aradığını, olayı 
	“Basit bir zabıta vakası, meczupların işi” olarak aktardığında Bayar’ın 
	ciddileşerek şunları söylediğini aktarır:  
	          
	“Basit bir zabıta vakası değildir. Yapanlar meczup dahi olsalar, bir 
	teşkilatın adamıdırlar. Türkiye’ye ne gelirse irticadan gelir. Bir gerici 
	hareket karşısındayız. Vaka sizin anlattığınız kadar basit değildir. Menemen 
	olayı gibi bir hadise ile karşı karşıyayız. Şimdi içişleri bakanına özel bir 
	uçakla Bursa’ya gitme talimatı verdim. Her işinizi bırakınız, bu işin aslını 
	meydana çıkarmaya bakınız”.  
	          
	Bu sözler üzerine Çağlayangil “ne yapmamı istersiniz” diye sorar, Bayar 
	şöyle yanıtlar: “Siz, Atatürk olsaydınız ve Atatürk sağ 
	olsaydı, bu durum karşısında nasıl hareket ederse, siz de öyle hareket 
	ediniz ve olayın gerçek yüzünü ortaya çıkarınız. 
	                                       
	  
	Celal Bayar 
	  
	           
	Bayar bu olay konusunda başbakan Adnan 
	Menderes’i de uyarmıştı. Olayın Menderes’e yönelik olarak önceden 
	planlandığını düşünüyordu. Ticani tarikatının Büyük Millet Meclisi’nde ezan 
	okuduktan sonra heykellere saldırışını, en son olarak da Malatya tecavüzünü 
	hatırlatıyor, mürtecilerin teşkilatlı bir şekilde davrandıklarını 
	vurguluyordu. 
	           
	Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın bu hassasiyeti 
	üzerine İçişleri Bakanı Namık Gedik Bursa’ya gelmiş, olayla ilgili derin 
	soruşturma başlatılmış, gelişmeleri izlemek için çok sayıda gazeteci de 
	onunla birlikte gelmişti. Bursa Sulh Ceza Mahkemesi olay hakkında yapılacak 
	her türlü habere yayın yasağı getirdi. Savcı Turan Kapanlı ilk soruşturma 
	sonrası olayın, Kütahya Tavşanlı’da tarikat mensubu bir tren makasçısının 
	evinde planlandığını ortaya çıkardı. Soruşturma sırasında camide bulunan 
	görevliler de ifade verdi, olayda kullanılan tarihi kılıca mahkeme 
	tarafından el konuldu. Soruşturma sonrası açılan dava Ankara Ağır Ceza 
	Mahkemesi’nde 14.8.1957’de başladı, yargılama sonunda sanıklar çeşitli 
	cezalara çarptırıldılar.  
	
	----------------------------------------------------------------------------------------------------------  
	Hulusi Köymen 
	(1891-1965): İstanbul'da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da 
	tamamlayarak, İstanbul Hukuk Fakültesinden 1914'te mezun oldu. Birinci Dünya 
	Savaşı'nda Yedek Subay olarak Çanakkale ve Kafkas Cephelerinde savaşlara 
	katıldı. Mütarekeden sonra Bursa Sorgu Hakimliğine atandı. 1922'de 
	istifasını verip Bursa'da serbest avukatlığa başladı. İki kez Bursa Barosu 
	Başkanlığı yaptı (1926-30; 1940-44). IX. Dönem seçimlerinde Demokrat 
	Partiden Bursa Milletvekili, 22 Mayıs 1950'de TBMM Başkan Vekilliğine 
	seçildi. 22 Aralık 1950'de I. Menderes Hükümetinde Çalışma Bakanlığına 
	atandı. 9 Mart 1951'de II. Menderes Kabinesinde Milli Savunma Bakanlığına 
	getirildi. 10 Kasım 1952'de Bakanlıktan istifa etti. X. ve XI. Dönemlerde de 
	aynı partiden Bursa Milletvekilliğine seçildi. 1960'ta Türk Silahlı 
	Kuvvetlerinin ülke yönetimine el koymasından sonra Yassıada Yüksek Adalet 
	Divanınca, Anayasayı çiğneme suçundan yargılanıp, beraatine karar verildi. 
	Daha sonra siyasetle ilgilenmedi. 12 Temmuz 1965'te vefat etti. Bursa Emir 
	Sultan'da toprağa verildi. 
	  
	Bursa Yerelinde CHP (1946-1960), Fevzi Çakmak, Nilüfer 
	Akkılıç Kütüphanesi yayını(2014)'den kısaltarak alınmıştır. 
     |