Bursa'da Sinema Kültürü

Bursa'da Sinemanın İlk Yılları

Bursa'da Tutmayan Maya: Film Festivali

Beyaz Perdedeki Kent: Bursa

Benim Sinemalarım (Ekrem H. Peker)

Benim Sinemalarım (Erdal Nural)

Filmlerde Uludağ

Bursa Sinematek

İlk Köy Filmi

Nazım- Bursa- Sinema

 

 

 

Türkiye’de ilk sinema gösteriminin yapıldığı tarih 1896 yılı. Sultan 2. Abdülhamid döneminde saray içinde Bertnant adında bir Fransız tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten sonra sarayda başka film gösterimi yapılıp yapılmadığı bilinmiyor. Ama ilk sinema salonunun 1908’de İstanbul’da açıldığı görülüyor. 98 yıl önce açılan ve ‘pathe’ adı verilen sinema salonuna gösterilen ilginin yoğunluğundan olsa gerek, çok geçmeden başka sinema salonları da peş peşe açılmaya başlamış. Muallimler Birliği Sineması Nahit Kayabaşı’nın tespitiyle “bir araştırmaya göre taşranın ilk sinema salonu 1909’da İzmir’de açılıyor. Sonraları Ankara ve Bursa gelmekte…” Yine aynı tespite göre “yanlış değilse Bursa’da ilk sinema 1920’lerde, Cumhuriyet’in ilanından  bir iki yıl sonra açılmış: Adı Muallimler Birliği Sineması. Bugünkü Setbaşı İlköğretim Okulu’nun bulunduğu yerde olduğu, Bursa sevdalısı, sinema aşığı Murat Akgün tarafından ifade ediliyor. Akgün’ün Nihat Kayabaşı ile yaptığı söyleşide aktarımına göre “Setbaşı İlköğretim Okulu’nun olduğu yerde var olan ve kullanılmayan Ermeni Kilisesi boşaltılarak sinemaya dönüştürülmüş.’… “Altta, sandalyeden daha güzel, tek tek yapılmış, güzelce düzenlenmiş oturulacak yerleri, açılır kapanır kanepeleri vardı. Makinist yeni üst bölümdeydi.”

     Bursa’da Gösterilen İlk Film Ateşten Gömlek
    
İşte o gün tanışmış sinemayla Murat Akgün. Yani 1929 yılının sonlarında… Sinemaya giriş ücreti için beşer kuruş toplamışlar, sessiz bir film göstermişler. Gösterimdeki fim, Halide Edip Adıvar’ın romanından uyarlanan ‘Ateşten Gömlek’ filmiymiş. Muhsin Ertuğrul’un bir filmi savaşın hemen bitiminde 1923 yılında çekilmiş. Filmde Bedia Muahhit, Neyyire Nayin gibi Türk kadınları ilk defa rol almışlar. Bursalı sinema aşığı Murat Akgün ’evet’ diyor; “işte biz çocuklara onları göstermek istiyorlardı anlaşılan. O zamanlar harpten yeni çıkılmış. Cumhuriyet ilan edilmiş…Yeni bir Türkiye var. Yeni bir anlayış, yeni bir eğitim verilmek isteniyor… Görgümüzü arttırmak, ufkumuzu genişletmek için götürmüşlerdi bizi oraya…” Gazeteci Nihat Kayabaşı’nın “O filmden, o günden neler anımsıyorsunuz? Film sizde nasıl bir etki bırakmıştı?” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor Murat Akgün: ‘Tabii çok hayret ettim, çok şaşırdım. Sekiz dokuz yaşlarında bir çocuktum. Heyecan içinde eve koştum. Ailem henüz sinema görmemiş… Böyle şeyler yok. Yalnız Karagöz falan var. Anneme, babama, herkese filmi anlatıyorum. Sahneler tek tek gözümde canlanıyor… Trenin heybetle üzerime gelişini askerlerin atladığını, düşmanın kaçışını anlatıp duruyorum. Korkmuştum tabii. Perdede resimlerin,bir takım suretlerin hareket etmesi, insanların sahiciymiş gibi görünmesi çok tuhaf gelmişti bana. Bir defa Karagöz seyretmiştik ama bu çok başka bir şeydi. Daha acayipti, daha büyük mekânlarda oynayan bir şeydi. Her şeyi sahi sanmıştım..! Hatta ağabeyim beni dinledikten sonra, ‘yahu bir sinema da sen icat etsene!’ dedi. Çünkü gördüklerimi öyle heyecanla anlatmıştım ki, etkilenmişti. İkinci filmi de Muallimler Sinemasında seyrettim.‘Malek Harbe Gidiyor’ diye bir filmdi. Bir komiğin filmi. Sonra Şark Tiyatrosu salonunda Şafak Sineması’nda başka filmler seyrettim. Şark Tiyatrosu dediğim, bugün Setbaşı Köprüsü’nün başında, şimdi onarılmakta olan bina.”

Şafak Sineması Anıları
   
1921 Gemlik doğumlu, Bursa ve Sinema sevdalısı Murat Akgün, Bursa’nın Muallimler Birliği Sinema Salonu’ndan sonra, ikinci açılan sineması olan Şafak Sineması anılarını Nahit Kayabaşı’ya şöyle anlatıyor:
   ‘Tarihini pek bilemeyeceğim ama Cumhuriyet’in ilk yıllarında, çocukluğumda açılmış olmalı. Şark Tiyatrosu’nun salonunda gösteriliyordu filmler. Birkaç merdiven çıkılarak girilirdi binaya. Sinema giriş katındaydı. Salonu küçüktü. Balkonluydu. Önde duhuliye vardı. İlk sesli filmi 1930’da bu binada seyretmiştim.‘İstanbul Sokaklarında’ diye bir film. İlk sesli Türk filmi olduğunu sonradan öğrendim".
   Kayabaşı söze girerek bu filmin de Muhsin Ertuğrul tarafından 1931 yılında yapıldığını, kozmopolit bir melodram temasının işlendiğini,aktörlerden birinin de Bursalı Behzat Budak olduğunu belirterek, bu filmin bildiğimiz Yeşilçam Filmleri’nin de babası sayıldığını ifade etmekte.Yapım tarihi 1931 olan ‘İstanbul Sokaklarında’adlı filmin bir kısmı Akgün’ün anlattığına göre Bursa’da geçiyor, filme “Bursa’nın o meşhur lodosunu da koymuşlar. Tabii efekten ürkütücü sahneler vardı. Bizim Yıldırım Mahallesi’ni çok lodos tutardı. Filmde oyuncular Uludağ yolunda lodosa yakalanıyorlar falan…Hatta öğretmenim dedi ki, ‘Seyirciler Bursalı olmasa bu filme inanmazlar.’Bursa’ya gösterime gelen üçünü filmin adı ise ‘Kazakçılar’…1930’lu yıllarda çocuklar tek başına sinemaya gitmezlerdi. Okul tarafından gruplar halinde gidilirdi. Akgün’ün anlattıklarına göre; okul idaresi, öğrencilerin görgüsü, bilgisi artsın diye ayda bir yahut mühim filmler oynadığı zaman çocukları topluca sinemaya ötürürlermiş.
              
       Milli Sinema
    Neden sonra 1930 yılların başında ya da 1929 yılının sonlarında Bursa’da Milli Sinema adıyla üçüncü salon açılmış. Bu salonun açılmasıyla Şafak Sineması’nın film oynatmayı bıraktığı bunun yerine ‘Tuluat Kumpanyaları’ adıyla eğlenceli müzikal tiyatro gösterilerine yöneldiği görülmekte. Bursa’nın üçüncü salonu Milli Sinema, “bugünkü İskender Kebapçısı’nın bulunduğu yerin yanında idi. Ünlü Cadde'de… Yanılmıyorsam 1929 yahut 1930’da açıldı. 31, 32, 33 seneleri parlak devriydi. Çok güzel, içi dışı modern bir sinemaydı. Girişi falan gayet temiz, özenliydi. Merdivenlerden inilir, geniş kapılardan geçilirdi. Çok kaliteli filmler oynatılırdı. Bursa’nın kalburüstü kişileri ailece gelirdi buraya. Şafak Sineması, film oynatmayı bırakıp tuluata önünce Milli Sinema’nın değeri yükselmiş, herkes oraya gitmeye başlamıştı…” Locaları ve balkonu olan Milli Sinema “dışarıdan bakıldığında tek katlı yapı görünürdü. Yanında evler vardı. Evlerin arasından girilirdi. Merdivenlerden aşağı inilir, sağ tarafa dönülür,salona geçilirdi. Salonun üstünde balkon bulunurdu.”Ahşap bir bina olan Milli Sinema’nın bulunduğu yer vaktiyle tütün deposuymuş.
    “Depodan bozularak sinemaya çevrilmiş. İki kardeş vardı,sinemacı. Zevk sahibi idiler. İsimlerini şimdi hatırlayamıyorum. Onlar işletirdi. Tayyare Sineması 1931’de açılınca onun da işletmeciliğini bu iki kardeş aldılar. Milli Sinema daha sonra başka birinin eline geçince gözden düştü, kapandı. Bir zaman sonra Yeni Sinema adıyla açıldı. Çoluk çocuğa avantür filmler getirirdi.” Gazeteci Kayabaşı’nın verdiği bilgilere göre 1960’ların sonunda 1970’lerde gösterime başlayan Yeni Sinema’da ‘Killing’ filmleri tekrar tekrar oynatılırdı. Günümüz Bursası’nda sinema kültürünün oldukça geliştiğini rahatlıkla belirtebiliriz. Aydan Şener, Ceyda Düvenci, Erdal Özyağcılar, Ertem Göreç, Halil Ergün, Mahinur Ergun, Nur Sürer, Erkan Can, Orhan Aksoy, Pervin Par, Zeki Müren, Toron Karacaoğlu gibi oyuncu ve yönetmenleri Türk sinemasına kazandıran Bursa 2006 yılından bu yana Uluslararası İpek Yolu Film Festivali’ne de ev sahipliği yapıyor. 

                                                              Kaynak: Bursa Büyükşehir Belediyesi veb sitesi     

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

28 Eylül 1935 tarihinde Bursa Sesleri gazetesi yazarlarından Sezai Onat’ın sinemayla ilgili yazmış olduğu “Sinemalar ve Mevsim” isimli köşe yazısı, o yıllarda Bursa’daki sinema hayatı hakkında bazı değerlendirmeler yapmamızı sağlıyor:
   “Sinema mevsimi geldi. İstanbul sinemaları yeni sene filmleriyle kapılarını açtılar. Şehrimiz sinemaları da bu ay içinde yeni mevsime girmek için büyük bir gayretle çalışıyorlar.
    Geçen mevsimlerde gördüğümüz filmleri şöyle bir gözden geçirecek olursak bunların daha ziyade hafif, eğlendirici, kuvvetli bir tesir bırakmayan basit mevzulu kordelalar olduğu sonucuna varırız. Gerçi aralarında (Kadın asla unutmaz, Çılgın kan, Silâhlara veda, Gizli sevda) ve saire gibi esaslı fikir ve duygu ifade eden filmler yok değildi, fakat bunlar diğerlerinin yanında pek az yer tutuyordu. Fikir ve duygu ifade etmeyen filmlerin vaziyetini az çok olsun kurtaran ya artistin cazibesi yahut musikî ve tegânni oldu. Bu sebeple sinema direktörlerinin daha ziyade böyle filmlere önem vermesi günün birinde maddî kazançlarına da zarar getirebilir…. Şehrimizde Amerikan filmleri diye anılan kovboy filmleri küçük çocukları külanbeylik ve kabadayılık gibi fena huylara alıştırdığı için gösterilmemeli veya zararsızları gösterilmelidir. Belki bu hareket sinema direktörlerini mutazarrır eder. Fakat ulusun selameti namına buna katlanmalıdır. Bu meyanda her programa ilâve edilen havadis gazeteleri hakkında birkaç satır yazmak isterim. Rahat koltuğumuzda otururken bize acunun her yönünden haberler veren bu kurdelalar elbette ki çok faydalıdır. Fakat bu haberleri bir iki gün, en nihayet bir hafta sonra ekranda görmeliyiz. Yoksa geçen kış karlar altında kalan Roma’yı, bilmem nerede vukua gelen bir kazayı 4-5 ay sonra görmekle değil. Bu ve benzer şeyler için lâzım olan küçük fedakârlıklardan çekinmemelerini sayın direktörlerden diler ve yeni mevsimde kendilerine muvaffakiyetler temenni ederim”.

23 Nisan 1935, Bursa Sesleri gazetesi, Tayyare Sineması ilanı:

“Tayyare Sinemasının ses makinesi tamamen değiştirilmiş ve en son model teçhizatla mükemmel bir hale konulmuştur.
Bayram Haftası Programı
1- Paganini
Mümessilleri: İvan Petrovçi, Eliza Illiard
Büyük Napileon’un hemşiresinin aşkını gösterir filimdir. Büyük müzisyen olan (Paganini) filmini mutlak görmeği tavsiye ederiz.
2- İki gönül bir olunca
Mümessilleri: Klodet Koliret, Klark Gagle
Bu yepyeni temaşanın size vereceği aşk macerası, zengin dekorlarla vaktinizi pek güzel geçireceksiniz.
3- Maceralar Kralı
Mümessilleri: Yok Jons
Beyaz Atlı namile maruf meşhur artist Yok Jont tarafından çevrilen ve hakikaten dünya sinema meraklılarını heyecandan heyecana sürükleyen bu film dahi Bayram münasebetiyle yüksek fedakârlıklarla programa dahil edilmiştir.
4- Harp Kahramanları
Harbi Umumî esnasında Fransa’da çarpışan Alman ve Amerikan muharebelerinden sahneler vardır. Aynı zamanda Amerika’nın hali hazır vaziyetinde makinenin yükseldiğini ve buna mukabil sefaletlerin arttığını göstermektedir.

İlâveten Gösterilecek Filimler:

5- Kuleli mektebi 1935 senesi mezunları münasebetiyle tören
6- Almanca müzikli komedi
7- Kâbe’den Kudüs’e kadar seyahat
8- Kadın Avcısı

Fiyatlar:
Loca: 150,  Hususi: 30,  Balkon: 25   Duhuliye: 20
Gündüz seanslarında öğretmen ve okurlara Hususî ve Balkon: 20,    Duhuliye: 10 kr.
Matineler: Pazar günleri saat 1, 3 --- (2 Matine)
Suareler her gece tam saat (8,30) da
----------------------------------------------------------------------------------------------------

    Muzaffer Pestil, Uğur Ozan Özen ile söyleşisinde (13.2.2017) Dilek Sineması ile ilgili şunları anlatmıştı: “1963 yılında Tayyare Sineması’nın karşısındaki Akbank’ın olduğu yerde Hamza Yurtoğlu’nun tatlıcı dükkânı vardı. Orada çalışıyordum. Tanıdık emniyet amiri ve dayımın desteğiyle Dilek Sineması’nın gişesinde çalışmaya başladım. 1963’ün Aralık ayında işe başladım üç ay çalıştım. Sinemanın perdesi caddeye doğruydu. Kapıdan içeri girince sağda gişe vardı. Koridorda gelecek filmlerin afişleri yer alırdı. Gişenin yanındaki merdivenden balkona çıkılıyordu. Salon giriş katındaydı. Salonun en arkasında ve balkonda localar vardı. Localar seyirci koltuğuna göre biraz yüksekteydi. Gişenin arkasında, merdivenin altında büfe vardı. Balkonun yakınında yönetim odası vardı. Gişede iki kişi çalışıyordu. Diğer çalışanın adı Hulusi’ydi. Sabahtan akşama kadar çalışıyorduk. Akşam beşten sonra iki kişi geliyordu gişeye. Makine dairesinde üç dört kişi vardı. Cumhur adında bir yönetici vardı. Sanırım önce bir kişi varmış, işe yetişemeyince iki kişi, olmuş. Seanslar sabah onda başlıyordu. Biletler 180 kuruş ve 250 kuruşa satılıyordu. Her seansta biletin rengi değişiyordu. Sabahları beyaz, öğlen turuncu, öğleden sonra açık yeşil renkte biletler olurdu. Karaborsada biletler 400 kuruşa satılıyordu. Birisi patrona şikâyet etmiş. Patron da ‘bir kişiye en fazla on bilet satacaksınız, daha fazla satmayacaksınız’ demişti. ‘Ben Hur’ filmine bilet almak için büyük kuyruk olmuştu. Erzurumlu birisi sinemayı satın almak istemişti. 1 milyon lira teklif etmiş, ama patron satmadı sinemayı.”
                              (Yenişehir gazetesi, sayı 89 (2018), “Bir Zamanlar Dilek Sineması’ydı" )

-----------------------------------------------------------------------------------------------------
Gemlik Sinemaları

     Gemlik’te 1947’de yapımına başlanan Atlas Sineması 1951de Şevket Bey tarafından hizmete açılmış. Balıkpazarı’ndaki bu sinemanın yerinde daha önce pehlivan güreşleri yapılırmış. Babam Hüseyin Aş, Şevket Bey ile ortak oluyor. Daha sonra babam Sunar Sinemasını satın alıp adını İnci Sineması yapıyor ve tek başına işletiyor. 1967’den sonra babam Atlas Sineması’nı da tek başına işletmeye başlıyor. Atlas Sinemasının alt salonu tahmini 600, balkon ise 150 kişilik. Sinemanın yan tarafında bilardo salonu ve başka dükkanlar vardı….. 1984’te babam Kumla’ya yazlık sinema açmaya karar verdi. O zamanlar Kumla rağbet gören bir yer. Dört tane de sineması var: Kavlak Sineması, Yeni Seçkin, Yalı Sineması ve 900 kişilik Site Sineması. Babam da iskelenin Gemlik tarafına doğru Kent Sinemasını kurdu. Sinema İlhan İrem konseri ile açılmıştı. Kışın sinemalar iş yapmıyordu. Türkiye’nin her yerinde sinemaların kapandığı bir dönem oldu, biz de salonu kına ve düğünlere kiraladık. Hatta bir dönem halı sahaya çevirdik. Böylece zor dönemi aştık. (Anılarda Yaşarken Gemlik, Reyhan Çorum, Cilt 2, s. 46-49)