Bursa’da koruma faaliyetleri 1940’lı 
	yıllara kadar gitmektedir. 1974 yılında GEEAYK (Gayri Menkul Eski Eserler ve 
	Anıtlar Yüksek Kurulu) tarafından ilk tescil işlemleri ile başlayan süreç, 
	1978 yılında kentin tarihi, arkeolojik ve doğal sit alanlarının belirlenmesi 
	ile devam etmiştir.  Kentte her 
	zaman eskiyi koruma ve yaşatma konusunda bir çaba olmuştur. 2014 yılında 
	Cumalıkızık, Hanlar Bölgesi ve Sultan Külliyeleri'nin UNESCO Dünya Miras 
	Listesi’ne alınmasıyla koruma uygulamaları uluslararası platforma 
	taşınmıştır.
	    Bursa’da 1958 yılında Hanlar 
	Bölgesi’nde yer alan Sahaflar Çarşısı’nda bulunan bir matbaada çıkan yangın 
	sonrasında kent merkezinde büyük ölçüde yeniden yapım (rekonstrüksiyon) 
	çalışmalarına başlanmıştır. Bursa kentinin tek merkezli oluşu çarşının 
	yeniden yapımını gerekli kılmıştır. Bu nedenle günümüzde ne yazık ki 
	bölgenin özgünlüğünden söz edebilmek mümkün değildir
	    Günümüzde yapılan çalışmalara 
	baktığımızda ise restitüsyon verileri son derece yetersiz olan anıtsal 
	yapıların yeniden yapım uygulamalarının devam etmekte oluşu çok 
	düşündürücüdür. Benzer durum sivil mimarlık örneği yapılar için de 
	geçerlidir. Dolayısıyla bu uygulamalar sonucunda özgünlükten bahsedebilmek 
	mümkün olmadığı gibi, sahte kopyalar yaratmak suretiyle tiyatro sahnesini 
	andıran sahte bir tarih ve sahte bir çevre yaratmanın ötesine 
	geçilememektedir. Aynı durum bu çevrelerde inşa edilen yeni yapılar için de 
	geçerlidir. Oysa ki eskiyi taklit etmek yerine derin zamanlı, katmanlaşmanın 
	var olduğu bir çevrede yaşamak, yaşam kalitemizi arttıracağı gibi kentlinin 
	belleğinde de tarihi çevreleri korumanın öneminin daha da anlaşılır hale 
	gelmesini sağlayacaktır. 
	    2005 yılında surların, burçların ve 
	kapıların yeniden yapım çalışmaları ile başlayan süreç günümüzde hala devam 
	etmektedir. Surların özgünlüğünü yitirmemesi açısından sağlamlaştırma ile 
	yetinilmesi en uygun müdahale yöntemiydi. Surların, burçların ve kapıların 
	algılanabilir yerlerine restitüsyon çizimlerinin bulunduğu tanıtıcı panolar 
	ile gerçekte bu kalıntıların nasıl olabileceğine dair bir fikir elde 
	edinilmesi sağlanabilirdi. Alanda kazılar sonucunda bulunan kilisenin temel 
	duvarları için de aynı durum geçerlidir. Bu kilisenin ayağa kaldırılması 
	günümüzde mümkün olamayacağı gibi Bitinya Surları, kapıları ve burçları için 
	de arkeolojik restorasyon bağlamında hareket edilmesi gerekirdi.
	    Kent merkezinde Ertaş Çarşısı, İpek 
	Han- Bedesten arası, Kapalı Çarşı ve Uzun Çarşı çatı üst örtülerinde 
	bütüncül bir uygulamadan söz edebilmek mümkün değildir.
	    Açık alan çevre düzenlemelerinde de 
	ne yazık ki bütüncül bakış açısı yerine ihtiyaca yönelik parçacıl çözümlerle 
	hareket edilmektedir. Özellikle kentsel temizlik adına yapıların 
	etraflarının açılması tanımsız boşlukların oluşmasına neden olmuştur. 
	Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alan Ticaret ve Sanayi Odası’na ait olan 
	yapı, Koza Han’ın taç kapısının görünürlüğünün Cumhuriyet Caddesi üzerinden 
	sağlanması amacıyla ne yazık ki yıkılmıştır. Oysa bu yapının özgün 
	tasarımında zaten cadde ve meydan arasındaki ilişkiyi gözeten kamuya açık 
	bir geçit bulunmaktaydı. Cumhuriyet döneminin özgün yapılarından biri olan 
	bu yapı yıkılmadan da başka çözümler geliştirilebilirdi.
	    Yapıların etraflarının temizlenerek 
	algılanırlıklarının arttırılması çabaları Bursa’da sıklıkla karşımıza 
	çıkmaktadır. Bu tip durumlarda 1862 
	tarihli Suphi Bey haritasından faydalanılmalıdır. Bu haritanın varlığı Bursa 
	için çok önemlidir. 19. yy dokusunda yer alan ve günümüze kadar gelebilmiş 
	bu yapıların etrafları ile birlikte korunmaları esas olmalıdır.
	    Yayalaştırma çalışmaları kapsamında 
	Cumhuriyet Caddesi’nin trafiğe kapatılması olumlu olmuş; ancak geçmişinde 
	hiç olmayan bir tramvayın caddenin ortasında planlanması, caddeyi ortadan 
	ikiye bölüyor olması nedeniyle, olmasaydı daha mı iyi olacaktı acaba diye de 
	düşündürtmektedir.
	    Kent merkezinde yer alan birçok 
	hamam ağırlıklı olarak “kültür merkezi” olarak işlevlendirilmiştir. Oysa 
	kente gelen yerli ve yabancı turistlerin faydalanabilecekleri özgün 
	işlevlerini koruyabilen bu hamamlardan faydalanmaları, bu kültürü tanıtmak 
	adına çok faydalı olabilirdi. Günümüzde birçok kişinin spa kültüründen 
	faydalanmak istemeleri bu durumun bir göstergesi olarak sayılabilir. Ayrıca 
	kültür merkezi olarak işlevlendirilen bu yapılarda amacın yapıyı sergilemek, 
	aracın ise işlev olması gerektiğinden yola çıkarak, hamamlarda özgün 
	işlevlerine ait mermer kurna, musluk, vb elemanların yer alması uygun 
	olurdu.
	    Kent merkezinde çok yoğun bir 
	ticaretin var olması, buna karşılık 
	geleneksel el sanatları, sosyo-kültürel ve turizm amaçlı kullanımların ise 
	neredeyse yok denecek kadar az olması ticaretin bittiği akşam saatlerinde, 
	bölgenin terk edilmiş bir alan özelliği göstermesine neden olmaktadır. Bu 
	nedenle, kent merkezinin daha uzun süre canlı tutulabilmesi için kültürel 
	aktivite ve gösterilere uygun alanlar yaratılması gereklidir. Bu açıdan her 
	yaştan kullanıcının kaynaştığı, yoğun olarak kentsel peyzaj öğelerinin yer 
	aldığı hanların avluları daha iyi değerlendirilmelidir.
	    Bölgenin kuzeyinde bulunan Reyhan 
	ile doğusunda bulunan Kayhan’ın yenilenerek merkezin canlılığına katılımı 
	sağlanabilir. Özellikle, gençlere yönelik aktiviteler ve konut kullanımını 
	özendirecek şekilde öğrencilere yönelik hostel, aile pansiyonculuğu vb. 
	fonksiyonların yer alması bölgeyi daha cazip bir hale getirebilir.
	    Kentsel sit alanının kuzeyinde 
	bulunan Doğanbey’de mevcut olan iki katlı konut dokusu, TOKİ'nin yaptığı 
	kentsel dönüşüm projesi sonrasında yerini yüksek katlı (20 kat ve üstü) 
	yapılaşmaya bırakmıştır. Koruma ile ilgili alınan kararların birbiri ile 
	çelişmemesi gerekiyor. Haşim İşcan Caddesi’nin bir tarafında geleneksel 
	dokuya uygun bir yapılaşma gerçekleşirken, diğer tarafında yüksek katlı bu 
	yapılara izin verilmesi koruma adına çok çelişkili olmuştur. TOKİ 
	konutlarının yarattığı değişimler fiziksel olduğu kadar aynı zamanda 
	sosyo-ekonomik olarak da değerlendirilmelidir.
	    Emirsultan Kentsel Dönüşüm Projesi 
	de kentte gerçekleştirilen diğer kentsel dönüşüm projelerinden biridir. Bu 
	projede tasarlanan meydanın altında yer alan katlı otoparkın temel kazısı 
	sırasında bölgede yer alan anıtsal yapılarda strüktürel sorunlar oluşmuştur.
	    Kentlerde yaşanmışlığın izleri olan 
	katmanlaşmayı görebilmek, izleyebilmek çok değerlidir. Geçmişe saygı duymak 
	bu katmanlaşmayı bir zenginlik olarak görebilmek çok önemlidir. 
	19. yy ipekçilikle ilgili endüstri mirasının korunmasına yönelik 
	olumlu çalışmalar gerçekleşmiştir. Benzer şekilde Cumhuriyet döneminin 
	önemli endüstri mirası özelliği taşıyan Merinos Fabrikası’nın korunması ve 
	Merinos Kültürparkı ve Atatürk Kültür Merkezi olarak yeniden 
	işlevlendirilmesi imgesel olarak çok büyük bir öneme sahiptir. İzmir 
	Yolu’nun diğer tarafında yer alan Merinos İşçi Lojmanları’nın bu projenin 
	bir parçası haline dönüşememesi talihsizlik olmuştur.
	    Bursa kentinde Cumhuriyet dönemine 
	ait birçok yapıyı görebilmek mümkündür. Bu yapılardan bazıları günümüzde 
	korunabiliyorken bazıları ise maalesef yıkılmıştır. Bu yapılardan biri de 
	hepimizin belleğinde önemli bir yere sahip olan Santral Garaj’dır. Bu alanda 
	yeni bir Kent Meydanı oluşturmak amacıyla proje yarışması açılmıştır. 
	Yarışma ile elde edilen proje sonrasında Santral Garaj’a ait binalar 
	yıkılmış ve yerine günümüzdeki  
	“Kent Meydanı AVM” inşa edilmiştir. Bursa ve ülke kimliğinde çok önemli bir 
	yere sahip olan Santral Garaj’a ait yapıların yıkılması kent belleğinde 
	önemli yer tutan bir hafızanın yok olmasına neden olmuştur.
	    Son yıllarda sivil toplum örgütleri 
	ve meslek odaları, Cumhuriyet döneminin önemli yapılarından biri olan 
	Atatürk Stadyumu’nun yıkılarak yerine meydan yapılması projesine karşı çok 
	büyük bir kamuoyu oluşturmuşlardır. Bu yapıya ait tescil işlemlerinin 
	gerçekleşmemiş oluşu büyük bir talihsizliktir. Stadyumun içinde yer aldığı 
	Bursa Kültürpark ve devamında yer alan İpekiş Fabrika binaları da bölgenin 
	Cumhuriyet tarihine ışık tutan önemli yapılardır.
	    Kentte sürekli yıkılması için 
	gündeme gelen diğer bir yapı da Hanlar Bölgesi’nde yer alan ve projesi Şevki 
	Vanlı ve Ersen Gömleksizoğlu’na ait olan tescilli Cumhuriyet dönemi modern 
	mimarlık mirası örneklerinden biri olan Merkez Bankası’dır. Yöneticiler 
	bölgenin bu kısmında yer alan yüksek katlı yapılaşmaları yıkmak ve Hanlar 
	Bölgesi’nin Atatürk Caddesi üzerinden algılanırlığının artmasını 
	istemekteler. Oysaki kentteki bu katmanlaşmanın farkına varmak ve yapılacak 
	olan tasarımın bir parçası haline dönüştürebilmek çok daha doğru bir tutum 
	olacaktır. 
	    Son zamanlarda tartışma yaratan bir 
	diğer yapı da hepimizin çok yakından bildiği ve tasarımı Mimar Mongeri’ye 
	ait olan Çelik Palas yapısının yanına inşa edilen ve gabarisi ile Çelik 
	Palas’ı ezen yapıdır. Bursa için çok önemli olan Çelik Palas’ın yanında yer 
	alan bu yapının Çelik Palas’ın gabarisi ile uyumlu olması gerekirdi. 
	
	    Sonuç olarak kabul edilebilir bir 
	restorasyon uygulaması; ne zamanı geriye çevirmeli, ne de yeniden bir tarih 
	yazmaya çalışmalıdır. Bu süreç; her yapının reçetesinin farklı olduğu 
	kendine özgü birçok girdinin yer aldığı karmaşık bir süreçten oluşmaktadır. 
	Bursa koruma ile ilgili kararların hayata geçmesinde hep önder olmuştur. Bu 
	nedenle koruma çalışmaları bakımından önemli bir yere sahiptir. Kentteki 
	uygulamaların olumlu ve olumsuz yönlerinin doğru değerlendirilmesi gerekir. 
	Evrensel koruma kuramlarının içselleştirilmesi ve projelerin 
	ortaklaştırılması, sağlıklı ve tutarlı adımlar atılmasını sağlayacaktır. 
	Özellikle kentin Dünya Miras Listesi’ne alınmasıyla birlikte potansiyelini 
	daha çok değerlendirebilir ve gerçekleşen tüm çalışmalar ile hem kent hem 
	ülke hem de uluslararası boyutta örnek oluşturabiliriz.