Raif 
	Kaplanoğlu      
 
	
	Surlar
	     
	Bursa Kalesi, Hilmi Şensoy’un başkanlığı döneminde projelendirilmişti. Bir 
	AKP milletvekili ise o tarihte bu projeye karşı çıkıp TV’de yaygara 
	yapmıştı. Allah’tan yeni başkan Recep Altepe bu projeyi destek verip 
	uygulamayı sürdürdü. Dahası beş yılda tüm kalenin restorasyonunu 
	tamamlayacağını açıkladı. Oysa restorasyon çok yavaş ve dikkatli yapılması 
	gereken bir iş; iğneyle, fırçayla yapılan bir iş… Beş yılda tüm Bursa 
	Kalesi’ni yapmak, restorasyon değil, ancak yeniden yapma olabilir.
	    Gerçekten de Bursa Kalesi, 
	tarihi bir eserin restorasyonu yerine, adeta muhasara edilmiş şehri 
	kuşatmaya hazırlanması için yeniden yapılmakta. Bursa Kalesi’ndeki uygulama, 
	restorasyon olmaktan çıktı, tahribata dönüştü. Sanki restorasyon değil de, 
	kuşatma altındaki şehrin kendini düşmandan korumak için surlar yeniden 
	yapılmakta. Adeta muhtemel bir muhasaraya hazırlanmakta. Surlarda 
	restorasyon yapılması düşüncesine benim de katkım oldu, ama bugün yanlış mı 
	yaptım diye düşünüyorum…
	    Oysa ilk aşamada Bursa Kalesi 
	Projesi ile sadece surların bulunduğu işgal edilmiş alanlardaki konutlar 
	temizlenip Saltanat Kapı sembolik olarak restore edilecekti. Çünkü surların 
	tümünde restorasyon yapabilmek için gerekli bilgi, fotoğraf ve kaynak 
	desteği yok. Hayal ederek, yeniden tasarlayıp planlanarak yapılmış surlar, asla bir 
	restorasyon olamaz. Bu, surların yeniden inşası demek.
    
	Bursa Kalesi’nde yapılan tahribatın somut örneğini Pınarbaşı Fetih 
	Kapısı’nda görebilirsiniz. Daha önce yıkılmış, ama tarihi bir yapı vardı 
	Pınarbaşı’nda. Bugün Fetih Kapı’da, 1 cm özgün tarihi bir yapı kalmadı. 
	Tarihi yapı, tümüyle binlerce km uzaklıktaki bir şehirden getirilen taşla 
	kapatıldı. Fetih Kapı’da bir restorasyon olmadığı gibi, önceden var olan tüm 
	tarihi yapı, taş ve betonla kapatıldı. Yani şimdi orada göreceğiniz tek şey, 
	sadece 2006 yılında yapılmış bir taş duvar. 
	    Restorasyonlar öncesi surların en sağlam bölümü, 
	Sümbüllü Bahçe önündeydi. Önündeydi diyorum, şimdi yok. Restorasyon 
	sırasında, kuşatma sırasında düşmanın bile aklına gelmeyecek bir şekilde 
	yıkıldı. 2 bin yıldır ayakta duran bu sur duvarını güçlendirmek için istinad 
	duvarı yapılması planlandı. Bu gerekçeyle de sur önündeki toprak kazıldı. 
	Böylece temel toprağı kalmayan iki bin yıllık sur duvarı yıkıldı. Şimdi 
	burası, bahçe duvarı gibi yeniden örüldü, önüne de çok çirkin bir istinad 
	duvarı yapıldı.
	
	
	
	 
	
	                     
	Yer Kapı 2012                                                                         
	Yer Kapı 2018
	
	Ulucami
	    Bugün Bursa’nın sembollerinden 
	biri olan Ulucami, 1957 yılındaki restorasyonda tümüyle yenilendi. Sıvalar 
	kaldırılıp yıpranmış kefeke taşlar görülünce, 30-40 cm duvar kazılıp yerine 
	yeni taşlar, hem de çağdaş teknolojiyle örüldü. Bugün Ulucami’ye 
	baktığınızda gördüğünüz tüm duvar örgüsü 1957 yılında yapılmış olup hiç bir 
	özgün duvar parçası kalmamıştır. Her restorasyonda tahribat kaçınılmaz. Kötü 
	restorasyonlarda ise bu tahribat adeta bir yıkım olur. Ne yazık ki, son zamanlarda 
	Bursa’da yapılan restorasyonlarda yaygın uygulama, neredeyse tamamıyla yıkıp 
	yeniden yapma biçimi tercih edilmekte. Ne yazık ki, uzun süredir tarihi 
	eserler ayağa kaldırılacağına, tarihi eserleri yitirir olduk.
	    Ulucami’de 
	bulunan yaklaşık iki yüz yazı, Türk hat sanatının özgün örnekleri olarak 
	gösterilir. Ancak 7-8 yıl önce bu değerli antik levhalardan 50’si 
	kaybolmuştu. Bunu Bursa Hakimiyet gazetesinde neredeyse tam sayfa manşet 
	yapmıştık. 
	       
	Hüdavendigar Cami
	    
	Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nun 13 Haziran 1997 tarihli 
	toplantısında, Hudavendigar Cami/Medresesi’ne basit onarım izni vermişti. 
	Özgen Keskin’in bölge müdürü olduğu Vakıflar, bir yıl sonra da, medresenin 
	bulunduğu üst katta, bir halı kilim müzesi yapılması için Kurul’dan yeni bir 
	izin istendi. Kurul da, buna, bazı koşullarla izin vermişti. Ancak yapılan 
	onarım ve restorasyon, kısa sürede bir içinde bu eşsiz binayı tahrip eden 
	bir girişim olduğu belirlendi.
	Hudavendigar Cami/Medresesi’nde yapılan bu onarım 
	ve iyileştirme, aksi bir sonuç doğurarak yapıya zarar vermişti. Onarımlar 
	öylesine beceriksizce yapılmıştı ki, taş duvarlar güzel görünsün diye saten 
	boya kullanılmış… Oysa saten boya, duvarların havayla temasının kesilmesine 
	neden olup yapının kendi dengelerini bozmuştu. Taşların birbirine yapıştıran 
	malzemenin de, binada çürümeye neden olup olası bir deremde binanın 
	mukavemetinin azalmasına neden olmuştu…
	Onarımlarda en önemli hata ise, medrese katının 
	zemine, güzel gözükmesi amacıyla 10 cm kalınlığında bir mermer tabaka 
	döşenmesi olmuştu. Böylece tonlarca yeni yük binen bu binanın statik 
	yapısını bozulmuş, yapı büyük bir risk altında kalmıştı. Daha da garibi, 
	medrese katında, yollarda kullanılan kaldırım taşlarının 
	kullanılmasıydı…Yerel Günden 21 gönüllüsü ve Bursa sevdalısı Ayşe Yandayan 
	başta olmak üzere bir gurup Bursa aydının ısrarlı şikâyetleri üzerine 
	yapılan hatanın telafi edilmesi önerildi. 1998 yılında, dönemin Mimarlar 
	Odası Genel Başkanı Oktay Ekinci bizzat incelediği restorasyon hakkında 
	Bursa Valiliğine bir şikâyet dilekçesi vermişti. Bu dilekçesinde ise, 
	müteahhit firmanın yapıda yaptığı tüm girişimlerin, restorasyon 
	prensiplerinin özüne aykırı olduğunu belirtmekte… Bu onarımdaki hataların en 
	önemli nedeni ise, “basit onarım” adı altında yapıda çok köklü bir değişim 
	yapılarak Kültür ve Tabiat Varlıkları kurulunu baypas edilmesi olmuştu.
    
	Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nun 17 Şubat 2006 tarihli bir raporuna 
	göre, onarımda ciddi hatalar olduğu kabul edilmişti: “Medrese bölümünde, 
	orijinaline aykırı olarak yapılan mermer kaplamalarının kaldırılması, mermer 
	kaplama altındaki yapıştırma harcının yapının statiğine zarar verilmemesi 
	kaydıyla kaldırılmasının sağlanması, yapının statiği açısından sakıncalı 
	olmaması halinde cotto döşeme kaplamasının yapıştırma harcı üzerine 
	yapılması” önerilmişti. Ayrıca kalem işi süslemeleri uzmanların yeniden 
	denetiminde yapılması, saçak ve kubbelerdeki rutubet sorununun giderilmesi 
	ve gergilerin masif ağaçtan yapılması önerilmişti. 
    
	Hudavendigar Cami/Medresesi’ndeki restorasyonda akıl almaz yapılan bir hata 
	yapılarak, 600 yılı aşkın süre mükemmel işleyen drenajları, gereksiz diye 
	kaldırılmış… Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nun raporunda, caminin 
	drenaj sistemi bozulması nedeniyle mihrabın bulunduğu kısım rutubet yaparak 
	orijinal süslemeleri ve hatların yerinden kopmasına olduğu belirlenmiş.
    
	Altı yüz yıl önce yapılmış bir drenaj tekniğini bile anlayamayan 
	müteahhitlere, ahbab-çavuş ilişkileriyle verilen ihalelerle tarihi 
	eserlerimizi koruyamayız. Şimdilerde önceki hataları telafi etmek amacıyla 
	medresede yeniden bir faaliyet başladı. Ancak yine içim rahat değil. Çünkü 
	hataları telafi etmek amacıyla yapılan restorasyonun başka tahribatlara 
	neden olmasından korkuyorum.
	
	
	                                          
	
	Balabanbey Kalesi
	
    Bir süre önce, Ayşe Yandayan beni telaşla 
	aradı. Balabanbey Kalesi restorasyonunu yapan müteahhit firma, kaleye bir 
	dozer sokmuş, “zücaciye dükkânına girmiş fil gibi” her tarafı kırıp 
	dökmüş. Oysa Balabanbey Kalesi restore edileceği haberi üzerine ne kadar da 
	sevinmiştik… Balabanbey Kalesi çevresindeki bazı sur kalıntıları, müteahhit 
	tarafından dozerlerle süpürülüp temizlendi. Bu hafriyat sırasında, Bursa 
	tarihi kadar, İlk devir Osmanlı arkeolojisi konusunda çok önemli duvar 
	kalıntılarıyla 2-3 metrelik arkeolojik alan da çöpe atıldı. 
    
	Bugünkü Balabanbey kalesinin içinde ise, 3-4 metrelik arkeolojik alan olup, 
	kazılardaki kesitlerden bölgede yoğun kalıntılar olduğu gözlenmiştir. Aynı 
	müteahhit, Saltanat Kapı yanındaki surun en özgün bölümlerinde dozerle kazı 
	yapmış, tarihi duvar zarar görmüş, duvarın bir bölümü de dozerle yerle bir 
	edilmiştir.
	
	       
	 Dozerli restorasyon
 Dozerli restorasyon
	
    Balabanbey Kalesi, bugün sadece görünen 
	3-4 metre yüksekliğindeki duvarlar olmayıp Çobanbey Türbesine doğru uzayan 
	geniş bir dış sur vardı. 40-50 yıl önce ayakta olan, Çobanbey Türbesi ile 
	kale arasında, bu dış surun 2-3 metre genişliğindeki duvarları ayaktaydı. 
	Bugün sadece 500 metrekarelik Balabancık Kalesini restore edilirken, kalenin 
	esas surlarının bulunduğu alanda 7-8 katlı apartmanlar yapılmasına izin 
	verildi. Hem de, Osmanlı arkeoloji için en önemli alan olmasına rağmen.
    
	Balabancık Kalesi’nin onarımı sırasında, kalede ciddi tahribatlar 
	yapılmıştır. Keşke hiçbir şey yapılmasaydı. Eğer ille de Balabancık Kalesi 
	ve o bölgedeki tarihi alan için bir şeyler yapılacaksa, Çobanbey ile 
	Balabanbey Kalesi arasındaki yapılaşma engellenmeli. Bir süre önce, bugün 
	restore edilen kalenin üzerine bile apartman yapılmasına izin verildi. Bu 
	alandaki çirkin yapılaşmada, ne yazık ki, Koruma Kurulu’nun da payı oldu. 
	Birkaç yıl içinde bu alan için farklı kararlar alındı.
	Yeşil Türbe 
	
	
	    Sevgili Bursalılar, biliyor musunuz ki kentimizdeki 
	tarihi eserlere en büyük zararlar, onarım adına, restorasyon adına 
	verilmiştir. Ne yazı ki her onarım aslında, o eserden birşeylerin 
	koparılması anlamına geliyor. Bursa’daki hemen her eserin başına gelen bu 
	felaketten, Yeşil Türbe de kaçamamıştır. 
        Yıl 1992. Yeşil Türbe ile ilgili Bursa Hakimiyet 
	Gazetesi’nde tam sayfa manşette bir haber yazmıştım. Yeşil Türbe’de yapılan 
	restorasyon rezaletini gündeme getirmiştim. Türbenin restorasyonu sırasında 
	pencere üzerinde bulunan çinili taç yazılar uçmuştu. Daha da rezaleti, 
	restorasyonda bulunamayan yazılı bölümler düz çinilerle doldurularak, 
	Bursa’nın sembolü olmuş bir tarihi eserin süliyeti değiştirilmişti. Bugün 
	halen aynı rezaleti görebilirsiniz.
    Yeşil Türbeyi 
	gezenler, dışarıdan baktıklarında sıradan çinileri görünce düş kırıklığına 
	uğrayabilirler. Aslında türbenin sadece girişin solundaki çiniler 
	orijinaldir. Ya diğerleri?.. Bugün Yeşil Türbe’nin dış yüzeyini saran 
	çinilerin çok büyük bölümü, evlerimizin tuvaletlerinde de görebileceğiniz, 
	kalebodur türü basit çinilerdir. Son onarımlarda konulmuştur. Dünyanın dört 
	bir yanından gelenlere, halen bu tuvalet çinilerini mi sergileyeceğiz? 
    
	1921 yılında; “Yeşil’i tahrip etmişler” diye bir söylenti olduğunu duyan 
	Türk dostu Pierre Loti, az kalsın bayılıyormuş. Su filan getirilmiş ve bunun 
	sadece bir söylenti olduğu söylenince kendisine gelmiş. Derhal konunun 
	araştırılıp kendisine bilgi verilmesine rica etmiş. 
    
	Acaba bu gavurun (?) Yeşil Türbe için gösterdiği duyarlığın ne kadarını biz 
	göstebiliyoruz? Çelebi Sultan Mehmet, mezarını Karamanoğlu Mehmet gibilerden 
	gizleme kaygısı dışında, bizim gibi duyarsız nesillerin tahribinden korumak 
	için bir sırrı olmalı!.. 
	                
	
	                                               
	Kale Sokak- Tophane
	Emirsultan ve Üftade 
	Camii
    Birkaç yıl önce, Üftade Camii ile 
	Emirsultan Camii’nde de bazı ufak restorasyonlar yapıldı. Ancak sonuç, keşke 
	bu restorasyonlar hiç yapılmasaydı dedirten cinstendi. Özellikle iç 
	süslemelerdeki tüm orijinal unsurlar ortadan kaldırılıp yenilendi. Özellikle 
	her iki caminin mihrabı, özgünlüğünü yitirdi. Yine Emirsultan Camii’ndeki 
	bazı ahşap unsurlar da yenilenirken yok olmuştur. Zaten Emirsultan Camii, 
	1855 depreminden sonra yapılan onarımda, tümden yenilenmişti. Hatta bu 
	restorasyonda, Bursa mimarisine uymayan Arabistan’daki sivri kemerli bir 
	yapı yapılmıştı. Emirsultan Camii, işte bu nedenle Bursa’ya en yabancı 
	tarihi yapıdır.
	    Hünkar Köşkü 
	de çok kötü biçimde restore edildi. Köşk içindeki hemen tüm süslemeler 
	tümüyle yenilendi. Hiç orijinal resim kalmadı. İç teşrifatı da tümüyle 
	değişti. Argo tabirle “gıcır gıcır” oldu.
	
	Kaynak: 
	1-  
	
	http://yenibursa.com/bursa-haber/yazarlar/raif-kaplanoglu/elveda-bursa.html  
	                 
	2- Elveda Bursa,  Raif Kaplanoğlu, Avrasya Etnoğrafya Vakfı Yayınları, 
	Bursa, 2013