Sabahattin Çıracıoğlu

Bursa'ya Hizmet Edenler

Bursa'da Siyasi Hayat

 
                  (İstanbul 1918-Bursa 1999)
          Hukukçu, 10. dönem Bursa milletvekili.

      1943'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1948'de Bursa Barosu'na kaydoldu ve serbest avukat olarak çalışmaya başladı. Demokrat Parti'ye (DP) kaydoldu, 1954 genel seçiminde Bursa milletvekili seçildi. 12 Ekim 1955'te, aralarında bazı DP yöneticilerinin de bulunduğu 21 milletvekili (sonradan sayıları 19'a indi) tarafından TBMM Başkanlığı'na sunulan ve kamuoyunda "ispat hakkı" olarak tanınan Türk Ceza Yasası'nın 481. maddesinde değişiklik yapılması ile ilgili yasa önerisini imzalayanlar arasında yer aldı. Bu milletvekilleriyle birlikte 20 Aralık 1955'te Hürriyet Partisi'nin (HP) kuruluşuna katıldı. 1957 genel seçiminde partisi yeterli oy alamadığı için seçilemedi. Daha sonra aktif siyasal yaşamdan çekildi. 23 Nisan 1999 günü öldü, ertesi günü Hamitler mezarlığında defnedildi. Bursa'nın kültür sanat hayatında önemli bir simaydı. Sabahattin Beyi 1953 doğumlu oğlu Veçdi Çıracıoğlu'nun bir söyleşisinden dinleyelim:

    Kimi edebi yapıtlarda ithaflara rastlarız ki bu ithaflar o yapıtın gizli dünyasına giden bir dehlize benzer. Nehirler Denize Kavuştuğunda adlı kitabınız babanız Sabahattin Çıracıoğlu’na adamıştınız.

    Kimi yazarların yapıtlarının çocuklarına, annelerine, babalarına, ailelerinden bir ferde ithaf ettiklerini görüyoruz. Bu ithafların çoğu, onları yetiştiren anne ve babalarına adanmıştır. Bunu da doğal karşılıyorum. Bu bir anne-baba sevgisi olabilir. Ama benim Nehirler Denize Kavuştuğunda’yı babama ithaf etmem, baba sevgisinden, bir aile ferdi olmasından öte, onun bana didaktik olmadan, edebiyatı sevdirmesinden ötürüdür. Çünkü hiçbir zaman babam bana “şu kitabı oku”, “bu kitabı oku” demedi. Belli bir yaşa geldikten sonra, ilkokulu bitirdiğimde, “bak oğlum bu kütüphane, çok büyük, sen artık büyüdün, artık şu şu şu kitapları okuman lazım” diye ama sen “istediğinden başla” dedi. Ben onun vasıtasıyla o kitapları okumaya başladım. Ve babam bana, o kitapları okuduktan sonra “hadi bakalım, bu kitap hakkında ne düşünüyorsun, bir özet çıkar” diyerek her kitabın arkasına bir zarf yapıştırdı ve verdi. Ben, o kitap hakkındaki düşüncelerimi o zarfların içerisine koydum. Bu kitaplar hâlâ bende durur. Kitapların başında, ilk okuduğum kitap, Yaşar Kemal’in İnce Memed’idir. Ondan sonra Turgenyev’in İlk Aşkı’nı okudum. Daha sonra Orhan Kemal’ler, Yaşar Kemal’ler sırasıyla geldi ve bilhassa Sait Faik.
    Belli bir yaşa geldikten sonra, babam beni Bursa’da, kendilerinin düzenlediği “Akademi” adını verdikleri, edebiyat toplantılarına götürürdü. Bu toplantılar çok önemliydi. O zamanın Bursa’sında, çeşitli politikacılar ve edebiyatseverler gelirdi. Aklıma şair, yazar, gazeteci ve politikacı Hilmi Büyükşekerci (
ayrıntılı bilgi) geliyor. O zamanın politikacılarını çok iyi hatırlıyorum. Çok hızlı yazan bir bankacı vardı; onu çok iyi hatırlıyorum. Bir deftere, o şeyin, o toplantının notlarını alırdı. Ve bir toplantıdaki yapılacak konuşmanın konusu, bir hafta öncesinden belirlenir ve en iyi Türkçe kullanılarak, o toplantı ile ilgili konuşmalar yapılırdı. Ben bu toplantılara katıldım. Ayrıca babamın Celal Sılay ile birlikte çıkardığı, Yeni İnsan sanat dergisi ile birlikte, üç arkadaşıyla beraber çıkarttıkları Çatı dergisi de benim hayatımda çok önemli bir yer tutar. Ben bu iki derginin çıkacağı zamanı dört gözle bekler ve abimle “önce sen veya ben okuyacağım” diye kavgasını yapardık. Çatı çok önemli bir edebiyat dergisiydi ve Bursa’da on bin tane basılıp satılıyordu. Babamın bu dergileri arabasının arkasına koyarak iş için –kendisi Koza Birliği genel müdürüydü- gittiği köylerde, köylülere dağıttığını, sattığını çok iyi biliyorum. Balaban’ın Seçköy’ü ile Bursa’nın Marmara’daki kıyı köylerinden Kurşunlu’da birçok okurunun olduğunu biliyorum. Bütün bunlar, tabi bende edebiyat sevgisinin, biliyorsun ben 46 yaşında yazmaya başladım, edebiyat sevgisinin oluşmasına sebebiyet verdi. Çok küçük yaşlarda, Çocuk Kalbi gibi bir kitapla beni tanıştırması, Sait Faik’le tanıştırması ve hatta ve hatta Şevket Süreyya Aydemir’le tanıştırması ki, daha sonradan Bursa’nın Umurbey Köyü’nde komşumuz olmuştu kendisi. Bu kitabımı, yani Nehirler Denize Kavuştuğunda’yı, babama ithaf etmeme sebebiyet vermiştir.
   
Peki, şöyle soralım kendini borçlu hissediyor musun? Yani Sabahattin Çıracıoğlu’na kendinizi borçlu hissetiniz mi? Hissettiyseniz bile ya da bu borcu ödediniz mi?

    Biz ortaokulda ve Bursa Erkek Lisesi’nde, teknik alanda başarılı olabilecek şekilde, çok ağır bir eğitimle yetiştirildik. Ama babam her zaman şunu derdi: “Sen istediğin kadar teknik adam ol, bir teknik adam kitap okumadan hiçbir şey olamaz. Hayatın her alanında bu böyledir. Gün gelecek, bu kitaplar sana lazım olacak” derdi. Şimdi onu çok iyi anlıyorum. Kara Büyülü Uyku romanımla 1999’da ilki verilen Can Yayınları Roman ödülü bana verildiğinde, ödül töreni TÜYAP’ta yapılmıştı, salona bir ara bakmak istedim. Yani, konuşmamı yaparken, orada salonun boş olduğunu ve babamın en önde oturup beni seyrettiğini gördüm. Bu olamazdı ama ben bunu gördüm. Çünkü babam, bu ödül töreninden önce, hiçbir şey yapmadan, dergilerde yazım, Öküz’de bir iki tane çıkmıştı orada babamı görmem, imkânsızdı. Çünkü babam üç ay önce ölmüştü.

 Kaynak:  http://kitapeki.com/vecdi-ciracioglu-kiyi-insanlarinda-bambaska-bir-esitlik-var/#prettyPhoto

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 25/10/22