  
	
	
	
	  
	Luigi Piccinato (1899-1983) kimdir? 
	İtalyan mimar ve şehircilik 
	uzmanı. Asıl ününü şehircilik alanındaki çalışmalarıyla kazandı. İtalya'da 
	Sabaudia'nın imarı; Arezzo, Palerma ve Catarda'nın nazım planlarının 
	hazırlanmasında görev aldı. Davet edildiği Türkiye'de 1958-1961 arasında 
	İstanbul İmar ve Planlama Müdürlüğünün danışmanı olarak İstanbul ve 
	çevresinin nazım planını hazırladı, İzmir nazım planı için büro kurulmasını 
	önerdi. İstanbul'daki görevine ek olarak Bursa belediye başkanı Reşat 
	Oyal'in davetiyle 1959'da Bursa'ya geldi, Bursa nazım planı üzerinde 
	çalıştı. Hazırlanan plan Ocak 1960'da İmar ve İskan Bakanlığı tarafından 
	onaylanıp yürürlüğe girdi. Ancak sonradan plana uyulmadı. 
     | 
    
      | 
    
	
 
         
	Modern 
şehircilik tarihinin en ünlü figürlerinden İtalyan mimar ve şehir plancısı Luigi 
Piccinato, 1958-60 yılları arasında Bursa şehri üzerinde de çalışmış, bu çalışma 
sonucunda, o dönemde yerel ve merkezi yönetim birimleri tarafından da onaylanan 
bir Bursa Nazım Imar Planı ortaya çıkmıştı. Söz konusu planın temel amaçlarını, 
ilkelerini ve senaryosunu ortaya koyan “L’Esperienza del Piano di Bursa” (Bursa 
Planı Deneyimi) adlı, kısa zaman önce Türkçe’ye kazandırılan eserinde, 
Piccinato, bir teknik adamın, bir uzmanın çalışma konusuyla ilgili tespit ve 
önerilerinde bulunması beklenen bilimsel sistematiğin ötesine geçerek, Bursa’ya 
içten bir sevgi ve anlayışla, yoğun bir Akdenizli duygudaşlığıyla yaklaşıyordu. 
“19. yüzyılın ilk yarısına kadar şehir, (…) kusursuz ulaşmıştı. Her şey 
dokunulmamış, bütünlüklü, dengeliydi. O anda tutkulu ve zeki bir şehirci, 
Bursa’yı örnek bir şehir haline getirebilirdi: Bizanslılar’ın ve eski şehrin 
yanında yeni bir şehri, kendi yeni şehirlerini yaratmayı bilmiş beş yüzyıl 
önceki Türkler’in örneğini taklit etmesi, bu örneğin izinden gitmesi 
yeterliydi.”                          
	  
	                                          Luigi Piccinato 
	 
	    Ancak Piccinato’ya göre, Bursa’yı 
tarihsel bağlamı içinde bütünlüklü bir şehircilik problematiği olarak anlamaya, 
belki de sezmeye çalışmayan planlama çabaları, belli bir senteze ulaşabilmekten 
uzak, şekilcilik tuzağına saplanmış projeler olmaktan öteye gidemeyecekti. Bu 
yüzden, Bursa sorunsalına Houssmann tarzı bir yaklaşım sergileyen Ahmet Vefik 
Paşa, Piccinato’nun eserinde pek de hayırla anılmaz. Bu anlayışın devamı 
niteliğindeki yeni, düz ve geniş bulvar projelerini de, planlama yetkisini eline 
alır almaz fırlatıp atmakta tereddüt etmez Piccinato. En az kendisi kadar ünlü 
bir başka şehirci olan Fransız Henri Prost’un tasarımına yaklaşımı da pek farklı 
değildir. Raporda sözü edilen ilkeleri doğru bulsa da, sıra uygulama ölçeğine 
geldiğinde, Bursa gibi engebeli bir araziye kurulmuş organik yapılı bir 
yerleşmeden küçük ve yamuk bir Paris çıkartılmaya çalışıldığını ima eder. Belki 
de Piccinato, Fransız meslektaşının da diğerleri gibi, çalışma yapmakta olduğu 
alanın kültürel bağlamını modern tasarım düşüncesiyle yorumlamak gibi zor bir 
işe kalkışmaktan çekinerek, dönemin moda biçimlerini kullanmanın kolaylığına 
sığındığını düşünüyordu. 
	    Zaten Piccinato’ya göre, o günkü mimarlığın ve kent 
tasarımının dramı, Türk plancı ve mimarlarının, içinde yetiştikleri kültüre sırt 
çevirip, adeta ona güvenemeyip, uluslararası camiada daha kolay kabul 
edilmelerini sağlayacağını düşündükleri modern biçimciliğe saplanmasından başka 
bir şey değildi. Oysa Piccinato’ya göre, Bursa’nın bir çok modern Avrupa 
kentine göre çok önemli avantajları vardı. Avrupa kentleri bir taraftan amansız 
savaşların yıkımları altında ezilirken, bir taraftan da en az savaşlar kadar 
acımasız olan “modern” şehircilik anlayışının faşizan müdahaleleriyle yıkılıp 
yeniden yapılmaya, aynılaşmaya ve kimliksizleşmeye mahkum edilmişlerdi. Bursa 
ise, Osmanlı başkenti olduğu yaklaşık 130 yıllık dönemde, oldukça bilinçli ve 
dönemine göre yeni sayılabilecek bir imar hareketi çerçevesinde, dengeli bir 
şemayla kurulmuş, o günlerden 20. yüzyıla kadar da, fazla bozulmadan, kimliğini 
oluşturan karakteristik öğelerini korumayı başararak ulaşmıştı. Kenti geleceğe 
taşımak için şehircinin izlemesi gereken başlıca yol, bu dengeyi özenle 
koruyarak, kentin çağdaş yaşamla bütünleşmesini sağlayacak fonksiyon ve yapı 
türlerini zaten belirgin olan kent şemasına eklemekti. 
	   İlk paragrafta 
belirtildiği gibi, Piccinato’ya göre, bu yapılacak müdahale, daha önce yapılmış 
olan şehircilik hamlesinin bir tekrarından başka bir şey olmayacaktı. Çünkü 
beylikten devlete doğru evrilmeye çalışan Osmanlı, Bursa’da antik kent şemasını 
zedelemeden ve Bizans varlığını yok etmeden kendi anlayışına göre tasarladığı 
yeni şehri getirip onlara eklemlemeyi başarmış, eskiyi yıkıp kendi damgasını 
vurarak değil ama taş üstüne taş koyarak Osmanlı kenti kimliğini ve yaşama 
kültürünü bu şehirde yaratmayı başarmıştı. Modern çağda ise kent ikinci büyük 
dönüşüm eşiğine gelmişti ve dönüşüm kaçınılmaz olduğuna göre, yapılacak en doğru 
hareket önceki iyi örneği izlemek olacaktı. 
	    Piccinato neden Bursa’ya herhangi 
bir Ortaçağ Avrupa şehrinden farklı yaklaşılması gerektiğini görmekte 
gecikmemişti. Avrupa şehirlerinin homojen yapılaşmış çevrelerine, kente 
karakterini kazandıran etkileyici malzeme birliğine karşın, Bursa (hemen hemen 
her Ortadoğu şehri gibi) bariz biçimde çift katmanlıydı. Kentin son derece 
kendine özgü sivil mimarisi, kerpiç, ahşap gibi nispeten ucuz malzemeleri, 
mütevazı yapılanması ve insana göre belirlenmiş ölçeğiyle kentin fonunu, arka 
planını oluşturuyordu. Bu yapılar insan için, günlük yaşam içindi. Hem fiziki, 
hem de sosyal anlamda kentin ilk katmanı buydu. Resmi yapılar, han, hamam, cami, 
medrese gibi anıtsal eserler ise kesme taş, tuğla, mermer gibi daha pahalı, 
işlenmesi zor ama kalıcı malzemeleri, daha keskin hatları ve cesur çizgileri, 
algılanan ölçeği bir üst düzeye taşımalarıyla, o ilk katman üzerinde bir ikinci 
kent katmanı oluşturuyorlardı. Şehrin fonu ve ön plandaki figürler. Şehircilik 
literatüründe bu duruma “duplicazione” (ikileme, ikililik) adı verilmişti. Her 
iki katmanı da kendi ölçeklerinde zarif ve değerli kılan en önemli unsurlardan 
biri bu ikili yapıydı. Işte bu yüzden, Prost’un anıtsal yapıların çevrelerini 
temizleyip açan ve aksiyal yollar aracılığıyla onları kentin her yerinden 
görünür kılmayı amaçlayan tasarım anlayışı, Piccinato’ya göre “Yeşil Türbe’yi 
bir konserve kutusu ölçeğine indirgemekten” başka işe yaramıyordu.  
	     Sıra 
planlamaya geldiğinde, özenle oluşturduğu tasarım ilkelerini çizgilerine 
yansıtmak için elinden geleni yapmıştı Piccinato. Eski kent merkezine müdahale 
ederken, tam manasıyla, Osmanlı mimarisi ve şehirciliğinden örnek alıyor, 
yönlenme, güneş, açık ve kapalı alanlar dengesi gibi modern şehircilik 
ilkelerinden gerektiğinde taviz vererek geleneksel konut ve yerleşme dokusunu 
korumaya, sürdürmeye çalışıyordu; çünkü uğraştığı kentin, batı kentlerine göre 
daha farklı öncelikleri olduğunu kavramıştı. Sonrasında O da kendi yeni şehrini, 
hassas bir şekilde getirip eski şehrin dokusuna ekliyordu. Ancak bunu yaparken, 
eski ve yeni merkezler arasında gerilim yaratmaktan, daha önemlisi eski merkezi 
ezip geçmekten özenle kaçınan bir senaryo çerçevesinde oluşturuyordu formlarını. 
	   
Yazının başlığını oluşturan meseleye geldiğimizde, bu olağanüstü, istisnai 
planlama deneyiminden günümüze neler kaldı diye soruyoruz; cevap ise ne yazık ki 
hiçbir şey. Piccinato’nun kente ilişkin nüfus projeksiyonu, ülke gerçekleri 
tarafından kısa sürede ıskartaya çıkarıldı. Ancak bu durum O’nun planını olduğu 
gibi rafa kaldırıp bir daha yüzüne bile bakmamak için geçerli bir mazeret miydi? 
Piccinato’nun planı, günümüzde yapılmakta olan bir çok imar planının aksine, 
statik bir şemadan ibaret değildi. O plan kentin geleceğine ilişkin bir politika 
belirleme, ilkeleri, umutları ve potansiyel gelişme senaryolarını ortaya koyma 
çabasındaydı. Kentin gelişimini kendi haline bırakıp planlama sorumluluğundan 
kaçarak 600 yıldır korunagelmiş dengenin bozulmasına göz yumacağımız yerde, 
Piccinato’nun geleceğe dair umutlarını çağdaş Bursa’nın hemşehrileri olarak 
sahiplenemez miydik? Bir Italyan meslek adamının bizim şehrimize duyduğu sevgi 
ve gösterdiği özeni biz de sürdürmeye çalışamaz mıydık? 
	   Eğer bunları 
yapabilseydik, belki de Piccinato’nun yıllar önce söyledikleri bugün içimizin 
burulmasına yol açmayacaktı: “Yeşil Bursa iyi yoldadır: Tarihsel birliğinin, 
görünümünün, mimarisinin kurtarılması yoludur bu; daha sağlıklı, daha çağdaş, 
daha zengin bir düzenin yapılandırılması yoludur. Birçok Italyan şehri için 
aynısını söyleyebilmeyi dilerdim.” 
	 
	Kaynak: Luigi Piccinato, Bursa Planı 
Deneyimi (L’esperienza del Piano di Bursa), Urbanistica, no: 36-37, 1961, s. 
110-136, Italyanca’dan çeviren: Kemal Atakay
                 
	Mithat 
	Kırayoğlu’nun www.tchayat.org'da 19.8.2005 tarihinde yayımlanan yazısıdır.
	 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- 
	
    Eski Bursa milletvekili, BTSO'nun Eski Başkanlarından Hüseyin Suat Sungur'un 
	Görüşleri                   
	                                                     
	Söyleşen: Ümit Can  
	“Rahmetli Menderes Bursa’ya özel bir önem verirdi. 
	Kentin güzelliğinin ve tarihi dokusunun korunması için Kapalıçarşı 
	yangınından sonra ünlü İtalyan mimar ve şehir plancısı Piccinato’yu Bursa’ya 
	getirdi. Piccinato eski Roma’yı aynen muhafaza etmiş, hemen yanına Eru isimli 
	uydu kenti inşa etmişti. Bizim mimarimize yani Osmanlı’ya hayrandı. Tek şart 
	olarak planın uygulanacağı garantisini istiyordu. Merkezi ve yerel 
	yöneticiler verdi onayı. Plan 1960’da bitti. Buna göre ikinci Bursa 
	Kaplıkaya’dan Kestel’e uzanan istikamette kurulacaktı. Çekirge kaplıca ve 
	eğlence merkezi olacak, Bursa’nın asırlardır getirdiği güzellikler ve ova 
	korunacaktı. Ama ihtilal oldu. Gelen askeri validen başlayarak plan delindi 
	ve uygulanamadı. Yazık oldu. Yüzyılların Bursa’ya yapamadığını son 40-50 
	sene yaptı. Buna sebep olanlar büyük vebal altındadır, hem ahrette hem de 
	gelecek nesillere karşı”. 
	           
	Sungur’a başkanı ve üyesi olduğunuzu 
	BTSO’nun de vebali olup olmadığını soruyoruz, o da açıkça cevaplıyor: “BTSO 
	Türkiye’nin gözbebeği bir kurum. Üstelik ticaret ve sanayi ayrımı 
	yapılmaksızın tek vücut olan bir oda. Nerede hata yaptığımıza gelince; 
	1959’da ABD hükümeti Türkiye’de bir sanayi bölgesi kurulması için 2.5 milyon 
	dolarlık bir fon oluşturdu. Bu sanayi bölgesi için de Adana, Bursa ile 
	yarışa girdi ve en sonunda ipi Bursa göğüsledi. Biz bu çerçevede OSB’ni 
	Mudanya yolundaki bataklık ve sazlık bölgede kurduk. Yanlış yaptığımız şey, 
	OSB’nin yol açacağı sonuçları öngörememizdi. Yani biz bunu gerçekleştirirken 
	Bursa’nın fiziki ve sosyal yönünü dikkate almadık, konuyu tüm unsurları ve 
	sonuçlarıyla değerlendiremedik, bütünsel yaklaşamadık. Oluşacak büyük göçü, 
	bunun olumsuz etkilerini hesaplayamadık. Sonradan çok mücadele etmemize 
	rağmen diğer OSB’lerin oluşmasını engelleyemedik. Bu kadar çok sanayi 
	bölgesi yakışıyor Bursa’ya. Bursa bundan her alanda zarar gördü, hala da 
	devam ediyor. Keşke o günlere dönmek mümkün olsaydı da aynı yanlışı 
	yapmasaydık. Üzüldüğüm ve hayıflandığım bir noktadır bu.                                         
	Şehrengiz, sayı 10-11 
	(ocak şubat 2011): 74-79'dan 
	kısaltılmıştır.  
	
	---------------------------------------------------------------------------------------------  
	Yerel Basından Haberler:  
	 Bursa’nın 
	tarihi karakterine göre hazırlanan Piccinato planı yeni bir tahribata 
	uğrayacak.  
	
	   Plan, Bursa 
	Belediyesi tarafından zaman zaman değiştirilmiştir. Piccinato planında, yeni 
	inşa edilmekte olan Kapalıçarşı ile Ulucami etrafının kapanmaması için bu 
	saha civarındaki inşaatlara üç buçuk metre irtifa tanınmıştır. Belediye 
	Komisyonu kararıyla Çakırhamam’dan itfaiyeye kadar olan sahada irtifa dokuz 
	buçuk metreye çıkarılmıştır. (04-09.1963)   
	
	  
	
	                 
	Teferrüç bölgesinin bir kısmı iskan sahası haline getirilecek 
	   Piccinato’nun 
	nazım planında orman ve ağaçlandırma sahası olan Teferrüç’ün bir kısmının 
	plan değişikliği ile iskan sahasına dönüştürülmesi için çalışmalara 
	başlandı. Mahalle sakinleri bu konuyla ilgili belediyeye teklif yapmış, plan 
	hazırlanarak meclise gönderilmiştir. (25.09.1968) 
	
	  
     |