Osmanlı Döneminde Mudanya İskelesi

Tahirpaşa Konağı

Mudanya Mütareke Anıtı

Bursa'nın Tarihi

Osmanlı Döneminde Bursa'nın Tarihi

Seyyahların Gözüyle Mudanya

 

   

                                                                                 Doç. Dr. Cafer ÇİFTÇİ
      Osmanlı döneminde Bursa dâhilinde bulunan iskeleler içerisinde, şehir merkezini başkente bağlayan başlıca iskele yıllarca Mudanya İskelesi olmuştur. Mudanya İskelesi Osmanlı tarihinin her döneminde devlet kademesinden başlayarak sıradan halka kadar birçok kesimin farklı sebeplerle geçip gittiği ve ayak bastığı bir limandır. Saruhanoğlu Süleyman Bey, 1344 yılında İstanbul’a gidip dönüşünde Mudanya’da ölmüştür. Fatih Sultan Mehmed’in ölümü sonrasında oğulları Cem Sultan ile II. Bâyezid arasında gerçekleşen taht mücadelesinde, II. Bâyezid’in Mudanya üzerinden Bursa’ya küçük bir ordu gönderdiği görülmektedir. Cem Sultan’ın Karaman’dan yola çıkıp Bursa’ya doğru şehri almak için ilerlediğinin duyulması üzerine II. Bâyezid, Ayas Paşa önderliğinde iki bin kişilik yeniçeri ordusunu Mudanya üzerinden Bursa’ya göndermiştir. 1481 yılında gerçekleşen bu hadisede şehir halkı Cem’i desteklediği için yapılan savaşta Ayas Paşa ve onun yönettiği yeniçeri ordusu yenilmiş, tutsak edilmişler ve Cem Bursa kalesine girerek padişahlığını ilan etmiş, adına hutbe okutup para bastırmıştır.

           Bursa Büyükşehir Belediyesi yayını, 2013

   Sultan Süleyman’ın (Kanûnî) 1513 tarihinde Bursa kadılığına gönderdiği hükümde, Mudanya’daki kendisine ait eşyasının ve ağırlığının deve kiralanarak gönderilmesi emredilmektedir. Bunun üzerine Eğridir Yörüklerinden Ramazan oğlu Cemal Ali Paşa, Hoca oğlu Hamza ve Hamza oğlu Nebi adlı kişilere ait on iki tane deve bu iş için kiralanmıştır . İstanköy muhafazasına tayin edilen Vezîr Osman Paşa’nın görev mahalline giderken maiyeti ile Mudanya İskelesi’ne gelerek buradan elli beygir ile Bodrum’a gittiği görülmektedir. Abdülmecid, Abdülaziz ve V. Mehmed Reşad gibi padişahlar da Mudanya yoluyla Bursa’ya gelmişlerdir.
   Sultan Abdülmecid’in 26 Mayıs 1844 tarihinde başlayan ve 17 gün süren memleket gezisinin bir durağında Bursa şehri bulunmaktadır. Yolculuğun dördüncü gününde İzmit’ten vapura binerek ayrılan padişah, Mudanya İskelesi’ne güzel bir havada yolculuk etmiştir. Halkın coşkun karşılama töreni ile iskeleye çıkan padişah, burada bir müddet dinlenerek henüz demiryolu olmadığından rahvan bir atla Bursa’ya doğru yola çıkmıştır. Sultan, Misebolu Köyü civarında Zeytuntepe denilen yüksek bir mevkide kurulan otağa ulaşmış, bir süre de burada dinlenerek faytonla Bursa’ya hareket etmiştir. Sultan V. Mehmed Reşad 30 Ağustos 1909’da Ertuğrul Yatıyla Mudanya İskelesi’ne, buradan da kendisi için özel hazırlanan tren vagonuyla Bursa’ya gelmiştir. Osmanlı Devleti’nde 24 Temmuz 1908 tarihinde Meşrutiyet ilan edilmişti. Meşrutiyetin ilanının birinci yılını doldurması sebebiyle 23 Temmuz 1909 ila 10 Eylül 1909 tarihleri arasında ikinci Bursa Sergisi düzenlenmiştir. Bu sergiye Padişah Mehmed Reşad da Osmanlı veliahtları ile birlikte katılmıştır . Padişah, Mudanya İskelesi’nde ve Bursa’da büyük sevinç ve coşku ile karşılanmıştır.

                 

      Osmanlı padişahı V. Mehmed Reşad'ın Bursa ziyareti:  Mudanya iskelesi (1909)

      Mudanya İskelesi mevkiindeki deniz derinliği, 1893 yılında hazırlanan bir haritadan tespit edilebilmektedir. Bu haritaya göre eski iskelenin bulunduğu mahalde deniz derinliği 2 ila 6 metre arasındadır. Yeni iskeledeki deniz derinliği ise 2,75 ila 8 metre arasındadır. Buradaki denizin genel özellikleri ile bölgenin iklim yapısı ise 20. yüzyılın başlarındaki tanımlama ile şu şekilde yapılabilir: “Bursa ile Gemlik arasında bir şose olmasına rağmen bütün Bursa, ticaret iskelesi olarak Mudanya’yı tanır. Fakat burasını bir demir yeri olarak kullanmak sakıncalıdır. Zira burada en hafif rüzgârlar bile, büyük dalgalar yapar. Kuzey rüzgârlarından sığınılacağı zaman, açığında Bozburun altındaki demir yeri münasiptir. Bozburun’un güney nihayetinin biraz doğusunda ve Armutlu’nun karşısında olan Armutlu demir yeri, kuzey rüzgârlarının estiği zamanda sakindir. Marmara’nın diğer kısımlarında hüküm süren poyraz ve yıldız rüzgârı, yılın birçok aylarında Mudanya’da da eser. Bu sahilde esen meltem rüzgârları pek muntazam olmakla beraber öğleden sonra başlayıp gün batımına ve Haziran’dan Eylül ayına kadar böylece devam eder. Eylül ayında düzensiz yağmurlar başlar. Ekim ve Kasım aylarında güney fırtınaları birkaç gün sürer, asıl kış Aralık’ta başlar”.

 
   Mudanya İskelesi’nden hareket eden kayıkların İstanbul’da yanaştıkları iskele Eminönü İskelesi ve civarı olmuştur . 19. yüzyılda kullanılmaya başlanan vapurlar dahi Galata ile Eminönü arasında demir atmışlardır. İstanbul’daki Eminönü İskelesi’nden Bursa’nın Mudanya İskelesi’ne kadar uzanan denizyolu mesafesi yaklaşık 46 deniz mili (85,192 km.)’dir. Mudanya-Bursa arası karayolu ise yaklaşık 30 kilometredir . Bu sayılara göre belirtilen güzer gâhta İstanbul-Bursa arasındaki toplam yol mesafesi 115 kilometredir. Bu mesafe açısından değerlendirildiğinde Mudanya İskelesi’nden Bursa şehir merkezine yapılan yolculuk, at arabası veya faytonla üç saatte, 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılan trenle ise bir saat kırk beş dakika ile iki saat arasında sürmektedir . Mudanya-Eminönü arasındaki mesafe açısından değerlendirildiğinde ise, vapurun kullanılmasından önceki dönemlerde kürekli veya yelkenli deniz vasıtası ile saatte ortalama 5 deniz mili (9,26 km) hızla gidildiğinde 46 deniz mili mesafenin normal hava şartlarında yaklaşık dokuz saat civarında sürdüğü tespit edilebilir. Bu süre, kullanılan kayık türü veya geminin büyüklüğü, kapasitesi, taşıdığı yük miktarı, rüzgârın durumu ve denizin dalgalı olup olmayışı gibi etkenlere bağlı olarak azalabilir veya artabilir. Nitekim 1640 senesinde İstanbul Eminönü’nden gemi ile yola çıkarak Heybeliada’ya uğrayan Evliya Çelebi, verdiği bilgi eğer doğru ise, Heybeliada’dan beş saatlik bir deniz yolculuğu ile Mudanya İskelesi’ne ulaşmıştır. Bu kadar kısa sürede yaklaşık 38 deniz mili mesafedeki Heybeliada’dan Mudanya’ya varış, yelkenli geminin özellikleri, iklim veya rüzgârın elverişliliği ile mümkün olabilir. 19. yüzyılda buhar gücü ile hareket ettirilen vapurların kullanılmaya başlanması bu süreyi kısaltmıştır. İstanbul-Mudanya arasındaki denizyolu mesafesi, havanın elverişli olduğu şartlarda vapurla yaklaşık beş saat sürmektedir. 1853 yılında Frederick Howard, İstanbul’dan beş buçuk saat süren yolculuk sonrasında Mudanya İskelesi’ne inmiştir. 1897 yılının İlkbahar mevsiminde Bursa’yı ziyaret eden Nafizâde Ahmed Fuad, İstanbul’dan Mudanya İskelesi’ne vapurla yaklaşık beş saatlik bir sürede varmıştır . 1899’da Hudâvendigâr Vilâyeti sahasında bisikletle bir gezi gerçekleştiren Ahmed Tevfik, yaz mevsiminde arkadaşıyla beraber beş saatlik bir deniz yolculuğu yapmıştır. Vapur Mudanya’ya varmadan önce Armutlu, Tirilye ve Siği’ye de uğramıştır. Bu yolculukta iklim şartları iyi de olsa sıkıntı çekilen önemli bir mevki bulunmaktadır. Burası Armutlu Yarımadası’nın batı ucunda yer alan Bozburun mevkiidir. Uygun hava şartlarında İstanbul’dan Bozburun’a kadar gemi tayfaları ve reisleri çok zorluk çekmeden yol alsalar da, Bozburun’a geldiklerinde kuvvetli bir akıntı ve hırçın dalgalarla karşılaşırlardı. Birçok seyyah buradan geçerken bindikleri geminin girdaba kapıldığını hissettikleri korku ile anlatmaktadır.
 

                        

   Osmanlı döneminde İstanbul-Mudanya arasında yolcu ve hafif yük taşıma konusunda çalışan vasıtalar, pereme ve kayıklardır. 15. yüzyıl ortalarından 17. yüzyıl sonlarına kadar yaygın bir şekilde kullanılan peremeler, hızlı gidebilen uzun ve dar enli kayıklardır. Genellikle 4 ve 6 kürekli olan peremeler, 16. asır sonlarında daha uzun ve daha dar yapılmaya başlanmış, bu sayede suyla temas eden kısmı azaltılarak suda kayarcasına hızla ilerletilerek kol gücüyle iş yapan kayıkçılara kolaylık sağlanmıştır. Aslında bu tarz pereme yapımı yasaklanmasına rağmen uygulamada kurallara pek uyulmamıştır. Mudanya-İstanbul arasında işleyen kayıkların sayıları devlet tarafından belirlenmiş ve kontrol altına alınmıştır. Her kayıkçı belirli bir iskeleye bağlı olarak çalışır ve kayıkçıların güzergâhı bağlı olduğu iskeleye göre belirlidir. Ayrıca her hat için belirli bir tarife ve bir kayığa alınabilecek yolcu sayısına ilişkin belirli hükümler vardır. Kayıklarda erkek ve kadın yolcuların ayrı ayrı oturmalarının sağlanması, fazla yolcu ve yük alınmasının engellenmesi, belirlenen resmi fiyat üzerinden taşımacılık yapılması, iklim ve hava koşullarına uygun olarak seyrüsefer yapılması gibi kaideler kayıkçıların ve iskele görevlilerinin uymak zorunda oldukları temel kurallardır. İskeledeki kayıklar sıraya girerek nöbet usulüyle taşımacılık yapmaktadırlar. Bir esnaf nizamı içerisinde çeşitli iskelelere bağlı olarak çalışan kayık ve gemi reisleri, mevcut düzenin bozulduğu dönemlerde devlet otoritesi tarafından sıklıkla uyarılmaktalar ve özellikle 19. yüzyılda yeni düzenlemelere tabi tutulmaktadırlar. Yolcu taşımacılığı dışında yük ve ticari eşya nakliyatında hacim, ağırlık, ürün çeşidine bağlı olarak farklı navlun bedelleri uygulanmaktadır. Navlun kelimesi, bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü veya taşıyıcı tarafından gemisinde taşınacak yük için istenen ücret olarak tanımlanır.
    Bazı ürünler için Mudanya İskelesi’nden başkente yapılan taşımacılıkta istenilen navlun bedelleri kayık ve gemi cinslerine bağlı olarak şu örneklerle gösterilebilir: Mudanya ve Karamürsel İskelesi ile İstanbul’a ulaştırılan zahîrenin 1790 yılında navlun parası, Mudanya’dan 1 keyl zahîre için 4 akçe, Karamürsel’den 1 keyl zahîre için 3 akçedir . İstanbul’daki sarayların zahîreleri tarhana, bulgur ve aş buğdayları, Helvâhâne-i Âmirede kurulan turşular için gerekli olan nane ve sirke ile Keşiş Dağı (Uludağ)’ndan kesilen kar ve buz, Bursa’dan temin edilmekte ve Mudanya İskelesi ile başkente gönderilmiştir. Özellikle başkente yapılan buz ve kar nakli oldukça önemli bir yükümlülük idi. Karın ve buzun Haziran’ın on beşinden evvel ve Ağustos’un on beşinden sonra tedariki mümkün değildir. Bu taşıma işinde Uludağ’dan Bursa’ya buz 12 saatte, Bursa’dan Mudanya’ya 6 saatte getirilmektedir. Yani dağdan Mudanya İskelesi’ne kadar taşıma işlemi toplam 18 saat sürmektedir. 15 Haziran-15 Ağustos arasında her gün 30 yük buzun nakli sırasında, bu yükün yarısı erimektedir . Ayrıca bazen denizin dalgalı olması da buzun gün aşırı veya birkaç gün sonra saraya ulaştırılmasına neden olmaktadır. Osmanlı ordusu ve donanması için gereken yiyecek, yakacak, cephânelik malzeme, asker ve sair ihtiyaçların şehirlerarası temini ve naklinde, Mudanya İskelesi’nin işlevsel olduğuna dair çok sayıda örnek bulunmaktadır. Ordu ve donanma için Mudanya İskelesi yoluyla gönderilen en temel gıda maddeleri et, peksimet ve zeytindir.
   19. yüzyıla kadar fiziksel anlamda önemli bir değişimin yapılmadığı düşünülen Mudanya İskelesi’nin, bu yüzyıldan itibaren daha işlevsel hale getirilmesi için bazı girişimlerde bulunulmuştur. 1845’te Mudanya limanının keşif ve muayenesi için tersane kaptanlarından Miralay Osman Bey gönderilmiş, limanı keşif ve muayene etmiştir. Bursa’yı 1857 ilkbaharında ve 1861 yılında olmak üzere iki kez ziyaret etmiş olan Fransız arkeolog Georges Perrot da Mudanya’ya geldiği bu süreçte rıhtımda yapılmış bir dalgakıran hakkında bilgiler vermiştir. Perrot, İzmit Körfezi’ni dolaşarak Kurşunlu yolu ile Mudanya’ya karayolu seyahati ile gelmiştir. Perrot, arkeolog kimliğiyle Apameia/Myrleia kalıntılarını ziyaret etmiş ve burada Yunan tarzında bir tiyatronun var olduğunu, ancak aynı yıl tiyatronun parçalandığını ve kaptan paşanın yaptırdığı Mudanya rıhtımının dalgakıranı için buradaki taşların kullanıldığını belirtmiştir. Bu anlatım doğru ise, belirtilen durumun tespiti bölgenin arkeolojik tarihi açısından oldukça önem taşımaktadır. 19. yüzyılın sonlarına kadar Mudanya’daki tek iskele vasıtasıyla yapılan taşımacılık ve nakliyat, 1892 yılından itibaren Mudanya- Bursa Demiryolu Şirketi’nin işlettiği demiryolu taşımacılığına bağlı olarak yapılan yeni demiryolu iskelesi ile daha aktif hale gelmiştir. Mudanya-Bursa Demiryolu’nun yenileme çalışmaları ile 18 Haziran 1892 tarihinde bir törenle tekrar açılması, bu demiryolu için oluşturulmuş yeni bir iskelenin de Mudanya’da kullanılmaya başlanmasını sağlamıştır. Bu sürecin yaşanmasında Bursa-Lyon arasında gerçekleşen ipek ipliği ticaretinin ve Marsilya, Paris, Nottingham, Londra ve Cenova gibi diğer büyük şehirler üzerinden vapur taşımacılığı ile gerçekleşen çeşitli ürünlerin ithalatı ve ihracatının etkisi büyüktür. 1894 tarihinde Mudanya’yı ziyaret eden Doktor Şerafettin Mağmûmî seyahatnâmesinde, kasabanın doğu tarafında bulunan yeni demiryolu vapur iskelesini belirtirken, çarşı içinde olan eski iskelenin terkedilmiş bir halde olduğunu dile getirmektedir. Ayrıca burada liman olmadığı için poyraz fırtınalarında vapurların yanaşamamasını da dile getirmektedir. Bu bilgilerden anlaşıldığına göre yeni demiryolu iskelesi, artık Mudanya’nın birinci önemli iskelesi konumunu almış bulunmaktadır.
    19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başları Mudanya İskelesi’ne en sık çalışan vapurlar; Bingazi, Edremit ve Gedikler adlı vapurlardır. Bunların dışında Lûtfiye, Tirilye, Necid ve Başlangıç adlı vapurların çalıştığı, Plevne adı bir vapurun Mudanya İskelesi önünde battığı tespit edilmiştir. Tirilye Vapuru, Tirilye Vapur Şirketi’ne ait 220 tonilatoluk bir gemi olup, şirketin sahibi Filib Efendi’dir. Başlangıç adlı vapur ise ortaklarca kurulmuş kolektif Mudanya Vapur Şirketi’ne ait olup 216 tonilatoluk bir gemidir. Ayrıca 1871 yılı İlkbahar ’ında Société Anonyme de Navigation à Vapeur Ottomane Paul Gorlero & Co. adıyla kurulan yerli vapur şirketi, İstanbul- Mudanya arasında dört-beş saatlik hızlı bir bağlantı kurmak için yoğun çaba sarfetmesine rağmen, 1873 yaz mevsiminde iflas etmiştir. Yerli şirketlere ait vapurların önemli bir kısmı tarihsel süreçte kurulan, Fevâid-i Osmâniye Kumpanyası, İdâre-i Mahsûsa ve Osmanlı Seyr-i Sefâin İdâresi’ne aittir. Ayrıca Fransız Sefareti Maiyet Vapuru, İngiliz Tüccar Vapuru, Ticaret-i Bahriye Vapuru ve Rus Kumpanyası Vapurları adlarıyla sefer yapan vapurlar bulunmaktadır. Tüm bunların dışında çeşitli ülkelerden gelip giden ve yabancı bir şirket bünyesinde çalışan çok sayıda vapur da söz konusudur.
    20. yüzyıl başlarında Mudanya İskelesi’ne yönelik olarak, İstanbul ile Bursa arasında sefer yapan gemilerin denizde tehlikesizce gidip gelmelerini sağlamak amacıyla Bozburun civarında bulunan Keçikaya adlı mevkide bir deniz feneri dikilmesi projesi gündeme gelmiştir. Bu proje ve gerektiğinde kazazedelere yardım için yapılacak fenere bitişik birkaç motorlu sandalın bulundurulması hususu, Hudâvendigâr Vilâyeti Umumi Meclisi tarafından Bahriye Nezâreti’ne bir yazı gönderilmiştir. Ancak Bahriye Nezâreti fenerin dikilmesi ve cankurtaran idâresi oluşturulmasına gerek olmadığını cevap olarak bildirmiştir. Bunun üzerine Hudâvendigâr Vilâyeti yönetimi, vilayetin Umumi Meclisi’nin hâkimiyet-i milliye esâsına dayandığını ve bu meclis tarafından alınan bir kararın Bahriye Nezâreti’nce tetkik edilmeden ret edilmesinin uygun olmadığı gerekçesiyle konuyu Dâhiliye Nezâreti’ne intikal ettirmiştir. Dâhiliye Nezâreti de çözüme kavuşması için konuyu 5 Aralık 1910 tarihli evrakla Şûrâ-yı Devlet Maliye Maârif ve Nâfia Dâiresi'ne havâle etmiştir. Ardından Dâirenin yaptığı talep doğrultusunda, Bahriye Nezâreti’nin Seyr-i Sefâin Şubesi'nde memur olan Erkân-ı Harbiyye-i Bahriyye yüzbaşılarından Hayri Bey konu hakkında bir izahatta bulunmak üzere çağrılmıştır. Hayri Bey yaptığı izahatta, Fenerler İdâresi’nce şimdilik birinci derecede ve geceli gündüzlü seyrüsefer olan mahallerde fenerler inşa edildiği, hâlbuki üçüncü derecede deniz mevki sayılan Gemlik ve Mudanya ve civârında, gemilerin gündüzleri seyrüsefer ettikleri, geceleyin seyrüsefer icrâ etseler bile bunların seferlerine zorluk çıkaracak derecede kayalık ve sair mevkiler bulunmadığı ve bir fenerin inşa masrafının 2000 lira ve aydınlatma masrafının da yıllık 200 Lira olduğu, böyle üçüncü derecedeki limanlara fener inşası masrafına ise bütçenin müsaadesi bulunmadığı cihetiyle buraya şimdilik bir fener inşasının mümkün olamayacağını belirtmiştir. Sonunda yapılan açıklamalar isabetli bulunulmuş ve 19 Ocak 1911 tarihli kararla Keçikaya mevkiine fener inşasının mümkün olamayacağı ve durumun vilayete tebliği emri çıkmıştır.
    Sonuç olarak Osmanlı Döneminde Mudanya İskelesi, İstanbul ile Bursa gibi iki büyük şehrin ulaşımı ve taşımacılığı bakımından ve Bursa’nın Avrupa limanları ile gerçekleştirdiği ticari faaliyetler açısından önemli bir mevki olmuştur. Bugünlerde tarihte aldığı bu rol sonrasında emekli olmuş, sessiz ve şirin bir yerleşim birimi olarak görünen Mudanya’nın, iç hat deniz ulaşımında giderek önemli bir mevki haline gelmeye başladığı da dikkat çekmektedir.

                                                                    Kaynak: Bursa'da Zaman dergisi, sayı 6: 91-95