Turgut Yüce
Yenişehir de ilk eczaneyi açan Hacı Abdullah Efendi olduğunu duymuştum. Daha
sonra da Necmettin Gençalp’tan bunun teyidini ve diğer eczacıları ve
çalışanlarını öğrendim. Abdullah Efendi’nin soyadını tespit ettikten sonra
torunu, Emekli Kıdemli Piyade Albay ibrahim Özsolak ile iletişim kurup,
dedesine ait bilgi ve belgeleri, kendilerinden talep ettiğimde, çok memnun
olduğunu, ilgili evrakları bizzat kendilerinin getireceğini söylemişti.
Dediği gibi de yaptı. Şimdi ise o bilgi ve belgelere sırasıyla göz atalım,
ne dersiniz?
“Dedem
Abdullah Özsolak (1875-1958) Elazığ nüfusuna kayıtlıdır. Osmanlı döneminde
yaşamış ve askeri eczacıymış. Binbaşı rütbesine kadar yükselirken, yaşadığı
dönemde Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş
savaşlarına
katılmış olup aynı zamanda gazidir. Kurtuluş Savaşı yıllarında Geyve’de
görevli imiş. Yunanlılar 1920 yılında Yenişehir’i işgal edince, ilçeyi terk
edenlerden bazıları Geyve’ye sığınmış. Oradaki halka yapmış olduğu yardım ve
desteklerden dolayı, herkes ondan çok memnunmuş. Geyve’deki Yenişehirlilere
de fazlasıyla yardımları olmuş. 1922 yılında Yunanlılar Yenişehir’i terk
edince, Geyve’deki Yenişehirliler de evlerine geri dönerken, dedemden memnun
kaldıkları için, yoğun ısrarları neticesinde, o da birlikte Yenişehir’e
gelip yerleşmiş. Babam Salih Özsolak 1925 yılında Yenişehir’de dünyaya
gelmiş. Belediye binasının altına
Eczane
açarak 1944 yılına kadar çalıştırmış, adı da Halk Eczanesiymiş. Babam da
dedem gibi sağlık alanında çalışıp, Yenişehir Sıtma Savaş Mücadele de uzun
yıllar Sağlık Memurluğu yapmıştı. Buradan emekli olunca, Bilecik Caddesi
üzerindeki evimizin altında bakkal dükkânını çalıştırmıştı,” diyordu.
1969, Zeren Eczanesi. Soldan: Gülay Öz, Saime Seyri, Ecz.
Zeren Tüzün
(Kaynak: Yenişehir gazetesi, Haziran 2014)
Bir de Abdullah Özsolak’ı
yakinen tanıyan, Gökmener Eczanesinin de ilk çırağı olup sonra da kalfa
olan, ilçemizin eski sarraflarından Necmettin Gençalp (1932) ise anılarını
aşağıdaki gibi dillendiriyordu:
“Yenişehir de ilk eczaneyi
belediye binasının altında faaliyete geçiren Abdullah Özsolak olduğunu kendi
ağzından duymuştum. Adı da Halk Eczanesiydi. Abdullah Özsolak, sağlık memuru
Salih Özsolak’ın da babasıdır. Abdullah Efendi bu eczaneyi 1944 yılına kadar
çalıştırıp, Eczacı Adnan Gökmener’e devretmişti. Devir-teslim işlemlerini
dün gibi hatırlıyorum. O gün her şey sayılıp tartılmıştı. Ayrıca tutanak
yapılarak kayıt altına da alınmıştı. O zamanlar kutu, kutu haplar, şişe
dolusu şuruplar yoktu. Sıtma salgını olduğu için devlet tarafından, Sıtma
Mücadele Dairelerine Atabrin hapını vatandaşa bedava dağıtıyordu. Sarı
renkteki bu hap çok acı olup, kinin yerine de kullanılırdı. Sıtma olanlara
tedavi için mutlaka bu hap verilirdi. Çoğu ilaçlar hazır olmadığı için,
eczanenin laboratuarın da, formülüne göre ham maddeler hassas terazide
tartılır, ilacın içeriğindeki bu ham maddeler bir havanda dövülür ve fanus
içine konulup, hap olsun, şurup olsun hep elde imal edilirdi. Bu katkı
maddeleri, özel dolaplarında muhafaza edilirdi. Zehirsiz maddelerin
bulunduğu dolaplarda yeşil yazı ile “Zehirsiz”, zehirli maddelerin bulunduğu
dolap kapağında kırmızı yazı ile “Zehirli” veya “Çok zehirli” yazardı. 1944
yılında ilkokuldan mezun olur olmaz, bu eczaneye çırak olarak girmiştim.
Kalfamız Abdülkadir Esgin’di. Montania Otelinin sahibi Fahri Esgin’in de
babası olur. Adnan Gökmener eczacıydı, işyerine soyadını vererek Gökmener
Eczanesi olmuştu. Adnan Bey çok varlıklı olup, mütevazi bir insandı. 1950
seçimlerinde Bursa Belediye Başkanlığına adaylığını koydu, seçimi kazandığı
halde Belediye Başkanlığı görevini yapmadı. Seçimlerden iki yıl önce
eczaneyi 1948 de Niyazi Erna’ya devir etmişti. Niyazi Bey eczacı olmadığı
için mesul müdürümüz Kemal Amaçlı, kalfaları Ali Temizarabacı, ile bendim.
Eczanenin ismi ise Ankara Eczanesi olarak değiştirilmişti. Hasırcıların
İhsan Gündüz ile Erdoğan Şemaki’de çıraktılar. Kemal Amaçlı mesul
müdürlüğünü 4 yıl yapmıştı. O bırakınca, Mustafa Altınbay mesul müdürü oldu.
Daha sonra da bu görevi Asım Akyol bir yıl sürdürüp, burada vefat etmişti.
Niyazi Bey bu kez, Eczacı Bekir Sabri Günak’la (1886-1958) ortak olup
birlikte çalıştılar. Bende 1952-1954 yılları arasında askerlik görevimi
yapmıştım.Sonraları Bekir Sabri Bey, Niyazi Beyle anlaşamayınca ortaklıktan
ayrılıp, Faik Nalbur’un iş yerine 1954 de Sağlık Eczanesini açmış, kalfası
da Hasan Seven idi. Büyük oğlu Ziraat Dairesinde Ziraat Teknisyeni’ydi.
Küçük oğlu Erdoğan Günak yanında kalfa olarak çalışırdı. Birde Filiz adında
Bekir Sabri Günak’ın yanında çalışan evlatlık kızı vardı. O da eczanede
bazen sekreterlik yapardı. Bekir Sabri Bey öldükten sonra eczaneyi Erdoğan
Bey’in eşi Eczacı olan Zekiye Günak idare etti. Onlardan sonra Bedii Kongu
Sağlık Eczanesini devir almıştı. Karısı Mehpare Hanım da eczacı idi. Onun
eczanesi sanırım İnegöl’deydi. Bedii Bey çok zeki bir insandı. Kendi adına
ilaçları da vardı. İstanbul’a taşındıktan sonra Sağlık Eczanesini Mesut
Dedehayır devir almıştı. Niyazi Bey ise Sütçü Cemal Çınar’ın yanındaki yere,
iki katlı bina yaparak, üstüne evini, altına da işyerini taşıyarak eczaneyi
buraya getirmişti. Terhis olup geldiğimde Ankara Eczanesi yeni yerindeydi.
1957 yılında bu eczaneyi Zeren Gürmeriç devir alıp, adı da Zeren Eczanesi
olmuştu. Yenişehir’in ilk bayan eczacısı Zeren Hanım’dır. Kalfaları İhsan
Gündüz ile Erdoğan Şemaki, çırakta İsmail Sürücü’dür. Belediye altındaki
Ankara Eczanesinin olduğu yere, Rustumlu Osman Turan ile Eczacı Şaban Togay
ortak olup, Şehir Eczanesi’ni birlikte işletmişlerdi, ” diyordu.
1985. Hayat Eczanesi sahibi Ragıp Ersoy ile çalışanları. Sağ
başta kalfası Alaattin Ertekin
( Kaynak: Yenişehir gazetesi, Temmuz 2014)
Yazımın başında bahsettiğim gibi,
seneler sonra 2012 yılında, Ali Bilgiç, Salih Erol üçümüz birlikte, kimya
öğretmenimiz olan Zeren Gürmeriç’i ikamet ettiği yer olan Umurbey’e ziyarete
gittik. Ziyaretimizden ziyadesiyle memnun olduğu gözlerinden belli oluyordu.
Ali Bilgiç ile olan dostane ilişkileri ise abla kardeş misali daha candandı.
İlk gördüğümde ilerlemiş yaşına rağmen hiç değişmemiş, sadece simsiyah olan
o gür saçlarına biraz aklar düşmüş o kadar. Yanında kızı Meriç’te vardı.
Bizleri çok iyi ağırladılar. Hâlâ yüreğindeki o Yenişehir sevdası yüzünden
belli olurken, neler anlatmadı ki:
“1932
yılında Cağaloğlu/İstanbul da dünyaya gelmişim. Annem Hatice Gürmeriç
(1906-1989), babam Mehmet Gürmeriç (1892-1960), ağabeylerim Ahmet Gürmeriç
(1924) ve Hayri Gürmeriç (1928) ile birlikte 1930 da kendi olanaklarıyla
Bulgaristan Filibe’den İstanbul’a göç etmişler. “Göçmenlik çok zor
zanaattır” dedikleri gibi, oradan İzmir’e taşınmışlar. Sonuçta benim yaşamım
Bursa ve civarında geçti. İlkokula 6 yaşında iken, Susurluk/Balıkesir
Muradiye Köyü ilkokulunda başladım. Oradan Hara’nın ilkokulunda üçüncü
sınıfa kadar okudum. İlkokulu Mustafakemalpaşa da bitirip, Ortaokul birinci
sınıfı da burada okuduktan sonra, Bursa Kız Öğretmen Okulu orta kısmından,
TED Türk Eğitim Derneği Özel Lisesinden mezun olduktan sonra, İstanbul Tıp
Fakültesine bağlı Eczacılık Okulu’nu 1956 yılında bitirip eczacı oldum. Aynı
yıl Bursa Devlet Hastanesinde 158 lira maaşla eczacı olarak göreve başladım.
Baş Hekimimiz Röntgen Mütehassısı Adnan Türkdil’di. 1956 yılında Türkiye de
Eczacılar Odası kurulunca, bizde meslektaşlarımızla birlikte Bursa
Eczacılar
Odasını kurduk. Eczacı Odalarının kurulmasıyla beraber muvazaalı tabir
ettiğimiz, bir eczacının diplomasını kullanarak mesul müdürünün nezaretinde
çalışan bütün eczaneler kapatıldı. Yenişehir’deki Ankara Eczanesi de
muvazaalı olduğu için, eczanenin sahibi Niyazi Erna, beni Bursa Devlet
Hastanesinde bulup Yenişehir’deki eczanesini görmemi teklif ettiler. Babam
ve ağabeyim ile birlikte 1957 yılının, yağmurlu bir sabahı Yenişehir’e
geldik. Kısmetmiş demek, Niyazi Bey’den eczaneyi devir alıp, üstündeki
eviyle birlikte aylık 125 Tl.ya kiraladık. O zaman Yenişehir’de Şehir
Eczanesi, Sağlık Eczanesi ve Ankara Eczaneleri vardı. Niyazi Bey
boşaltıncaya kadar, Ulucami Mahallesi Akdümbek Sokakta (Dr. Ahmet Esin
Sokak) altı boşluk olan iki odalı bir evde annem ve babamla birlikte
oturduk. Yaşamım boyunca hiç hırslarım olmadı. Daima küçücük bir kasaba da,
küçücük bir eczanem olmasını dilerdim. Ona sahip olduğum için de
Yenişehir’de o nedenle çok mutluydum. Ankara Eczanesi yerine, adını Zeren
Eczanesi koydum. Birkaç ay sonra, eczanenin üstündeki daireye de geçtik.
Evim yukarıda, iş yerimde aşağıda idi. Nöbetçi eczane olayı o zamanlar
yoktu. Hastanın ne zaman, saat kaçta geleceği belli olmaz, gecenin yarısında
da gelse hastanın tedavisi için ne gerekiyor ise yapardık. Sağlık konusunda
müşterilerimizin daima yanlarında olduk. Yenişehir halkı da bizlere
geldiğimiz günden itibaren, yakın ilgi ve sevgilerini hiç eksik etmedi. En
küçüğünden, en yaşlısına kadar herkes bana abla derdi. Bu sözcük bana
Yenişehir’den hatıradır. Fakat abla kelimesini bırakıp, teyze sözcüğüne
geçmek bana zor gelmişti. Oysa nine adını kolay atlattım. 1960 yılı Şubat
ayında Bursa Devlet Hastanesinde Kadın Hastalıkları Doğum ihtisası yapan Dr.
Adnan Tüzün ile nişanlandım. İki ay sonra Nisan ayında babamı kaybettim. Bir
ağabeyim Sümerbank Müfettişi, diğeri de Merinos Fabrikasında Uzman olarak
çalışıyordu.
Bizde annemle birlikte kaldık. Temmuz ayında da Adnan’la evlenip, soyadım da
Tüzün olmuştu. 1962 de İstanbul’a giderek Haydarpaşa ve Süleymaniye
Hastanelerinde ihtisasını tamamlayıp Yenişehir’e döndü. Yenişehir’e ilk
gelen Kadın Doğum Mütehassısı da Adnan’dır. İlk zamanlar bayanlar çekinir
olmuştu. Zamanla o sıkıntı da ortadan kalkınca işlerimiz daha da
yoğunlaşmıştı. 1961 de büyük oğlumuz Merih, 1963 de kızımız Meriç ve 1966 da
küçük oğlumuz Tunca dünyaya geldi. Çocuklarıma eğitim alanında ilk bilgileri
veren, merhum öğretmenlerimizden Turgut Tuncay’ı, Sabri Günay’ı ve İbrahim
Okumuş’u saygıyla ve sevgiyle anıyorum. Yenişehir’e ilk geldiğimde Bursa
bana çok uzak gelmişti. Sanki birkaç ay kalıp, Bursa’ya dönecekmiş gibi bir
duyguya kapılmıştım. Ama 14 yıl sonra büyük bir üzüntüyle 1971 de
Yenişehir’den ayrılmak zorunda kaldık. Eczaneyi de Aydın Söğüt’e devren
kiraladık. O da adını Aydın Eczanesi koymuştu. Daha sonraları eczanesini
Adapazarı’na naklettiğini duymuştum. 1971’de İstanbul Fındık zade de Zeren
Eczanesini 3 yıl çalıştırıp, 1974 yılında İstanbul Adli Tıp Kurumunda uzman
olarak 1993 yılına kadar çalıştım. Yine aynı yıl İstanbul Çamlıkahve de
Güneş Eczanesini açarak 2001 yılına kadar devam ettim. 2001 yılında emekli
olarak Gemlik/Umurbey’e geldim. 2008 yılında Adnan vefat etti. Ondan sonra
da gördüğünüz gibi, Ahmet Dallı Sokak No: 49 no.lu olan bu mütevazi evimde
hayatımı yaşıyorum,” diyordu.
2. Bölüm
Açılış tarihi itibariyle 1. Halk
Eczanesi Abdullah Özsolak, 2. Gürmener Eczanesi Adnan Gürmener, 3. Ankara
Eczanesi Niyazi Erna, 4. Sağlık Eczanesi Bekir Sabri Günak, 5. Şehir
Eczanesi Şaban Togay, 6. Zeren Eczanesi Zeren Gürmeriç, 7. Sağlık Eczanesi
Zekiye Günak, 8. Sağlık Eczanesi Bedii Kongu ve 9. Aydın Eczanesi Aydın
Söğüt’ten bahsetmiştik. 10. ncu sıradaki Hayat Eczanesi’nin sahibi de Eczacı
Ragıp Ersoy’dur. O’nu 1969 yılında Ayazlı Burhan Savcı’nın düğününde
tanımıştım. Ondan sonra da birbirimizden hiç kopmamıştık. Çok iyi bir
arkadaş, candan dosttu. Boyu endamı yerinde, kapı gibi bir adamdı. Okkası
kadar da yüreği vardı. Gerçekten de işyerinin adı gibi, hayat doluydu.
Yardımsever kişiliğiyle, muhabbetlerine asla doyum olmazdı. Yanına çırak
olarak girip, kalfası olan Gökçesu’lu Alaattin Ertekin’di. Bursa
Çiftehavuzlarda ise kalfası İhsan Gündüz’dü. Yenişehir’den 1976 yılında
tayin nedeniyle ayrılmama rağmen, iletişimimiz kopmamıştı. Büyük kızı Beyza
Ersoy’dan eczane ile ilgili resimleri ve de biyografisini istemiştim. Sağ
olsunlar hemen gönderdi:
“Babam Ragıp Ersoy 1942 yılında
İnegöl’ün Mezit Köyünde dünyaya gelmiş. İlkokulu köyünde, ortaokulu
Karacabey de bitirdikten sonra liseyi ise İstanbul Haydapaşa Lisesinde
tamamlamış. İstanbul Eczacılık Fakültesinden 1970 yılında mezun olmuş. İlk
eczanesini Bursa Koğukçınar’da açmış. Askerlik görevini yedek subay olarak
yaptıktan sonra, 1973 yılında Çayır Mahallesi Şalvarlı Sokak'taki Park
Otel’inin altında Hayat Eczanesini açmış. Daha sonra da Saat Kulesi
civarındaki Alanyalı’lara ait olan iş yerine taşınmış. Burada 1988 yılına
kadar çalışarak, oradan da İnegöl’ün Yenice nahiyesine gidip, Yenice’ye ilk
eczaneyi hizmete açan babamdır. 1990’lı yılların başında eczanesini Bursa’ya
taşıyarak, önce Küplüpınar’da, sonra da Çiftehavuzlar da bu mesleğini
sürdürürken, 4 Kasım 1995 tarihinde vefat etmişti. Üniversite yıllarında
amatör olarak tiyatroyla ilgilenmiş, Osmangazi Lisesi Halk Dansları ekibine
girmiş, bir dönem Kafkas Halk Dansları eğitmenliği yapmıştı. Bursa’ya
döndükten sonra, iki dönemde Bursa Kuzey Kafkas Kültür Derneği Başkanlığı
görevini yürütmüştü” diyordu.
11 nci
sıradaki Erkan Onur Yenişehir Eczanesini, Yapı Kredi Bankası Yenişehir
Şubesinin yanına açmıştı. (Uslu Kuyumculuğun olduğu yer) Aslen Gemlikli idi.
Uzun yıllar burada çalıştıktan sonra da işyerini Ali Can Caddesine
nakletmişti. O da genç yaşta vefat etti. Ondan sonrakilerine tanık olamadım.
Çünkü bende 1976 yılında Halk Bankası Demirci Şubesine atanmıştım.
Yenişehir’den ayrılıp tekrar 1996 yılında Halk
Bankasına
geri döndüğümde, aradan geçen 20 yıllık süre de faaliyete geçen eczanelerin
açılış sırasını bilmediğim için, bizlere yardımcı olup aşağıdaki listeyi
temin eden Şifa Eczanesi sahibi İsmail Şahin’e de teşekkürlerimi sunarım.
Geçmişten günümüze kadar Yenişehir’de ilk eczaneyi
açan Abdullah Özsolak, ilk bayan eczacı Zeren Gürmeriç, Yenişehir’li ilk
eczacı Aydın Söğüt, Yenişehir’li ilk bayan eczacının ise Berrin Uysal
olduğunu söyleyebilirim. Açılış sırasına göre de bütün eczaneler ve
eczacılarımız aşağıdadır.
1- Abdullah Özsolak - Halk Eczanesi (Belediye
Altında)
2- Adnan Gökmener - Gökmener Eczanesi
3- Niyazi Erna - Ankara Eczanesi (Belediye Altı,
sonrası Belediye Meydanı)
4- Bekir Sabri Günak - Sağlık Eczanesi (Cumhuriyet
Caddesi)
5- Şaban Togay - Şehir Eczanesi (Belediye Altı)
6- Zeren Gürmeriç - Zeren Eczanesi (Belediye
Meydanı)
7- Zekiye Günak - Sağlık Eczanesi (Cumhuriyet Cd.)
8- Bedii Kongu - Sağlık Eczanesi (Cumhuriyet Cd.)
9-Aydın Söğüt - Aydın Eczanesi (Belediye Meydanı)
10- Ragıp Ersoy - Hayat Eczanesi (Şalvarlı Sokak,
sonrası Saat Kulesi Karşısı)
11- Erkan Onur - Yenişehir Eczanesi (Cumhuriyet
Caddesi, sonrası Ali Can Caddesi)
12- Ayşe Dedehayır - Merkez Eczanesi (Cumhuriyet
Caddesi)
13- İsmail Us - Yenihal Eczanesi (Yenihal Girişi
No:1) (Gülbahçe adıyla Ataköy’de)
14- İsmail Şahin - Şifa Eczanesi (Belediye Meydanı
No. 5)
15- Mesut Dedehayır - Sağlık Eczanesi (Cumhuriyet
Caddesi)
16- M. Cahit Kayaalp - Çınar Eczanesi (Yenigün Mh.
İznik Caddesi)
17- Abdülkadir Acararıcın - Merkez Eczanesi
(Cumhuriyet Caddesi No:46)
18- Nilgün Acararıcın - Acar Eczanesi ( İznik
Caddesi No:21)
19- Berrin Uysal - Uysal Eczanesi (Cumhuriyet
Caddesi No:40)
20- Hayrettin Kolay - Kolay Eczanesi ( İznik Caddesi
No:17/C)
21- Faruk Manaş - Faruk Eczanesi ( Cumhuriyet
Caddesi, sonrası Sağır Osman Sokak’ta)
22- Sadettin Engin- Engin Eczanesi (Atatürk Caddesi,
sonrası Yarımağa Sokak)
23- F. Faruk Yüce - Yüceler Eczanesi (Cumhuriyet
Caddesi Girgin Sokak No:1)
24- Betül Refika Türe - Türe Eczanesi ( Garaj
Caddesi, sonrası İznik Caddesi No:27)
25- Mustafa Kara - İstiklal Eczanesi (Kurtuluş
Mahallesi İznik Caddesi No:7)
26- Serkan Ulu - Serkan Eczanesi (İznik Caddesi,
sonrası Yenigün Mh. Nur Sk. No:7/B)
27- Nedret Buluç - Sağlık Eczanesi (Atatürk Caddesi
No:21)
28- Esin Cez - Esin Eczanesi (Çayır Mh. Hacı Hasan
Sk. Beysel Çarşısı)
29- Ahmet Koçinalı - Nurdan Eczanesi (Çayır Mh. Hacı
Hasan Sk. Beysel Çarşısı)
30- Nurdan Koçinalı - Deva Eczanesi (İznik Caddesi
Ali Can Apt. No:1)
31- Ahmet Koç - Koç Eczanesi (İznik Caddesi No:17)
32- Okan Şahin - Yenişehir Eczanesi (Yenigün Mh. Gül
Sk. No. 1)
33- Yasemin Şen - Yasemin Eczanesi (Yenigün Mh. Gül
Sk. No:1)
34- Cem Us - Cem Eczanesi (Atatürk Caddesi No:64)
Ayrıca eczacı olup da, önce
Yenişehir Devlet Hastanesinde şimdi ise Karacabey Devlet Hastanesinde eczacı
olan ilçemiz eşrafından merhum Ahmet Demirci’nin oğlu Vedat Demirci’yi de
unutmamak gerekir. Eczacı kalfalarını ihmal etmemek için, bana yardımcı olan
Ramazan Tumba’ya da çok teşekkür ederim. Kalfa deyip geçmeyelim, kendini
yetiştirip, benim diyen eczacıdan geri kalmayanları bu mesleğin gizli
fedakârları, nöbet tutan kahramanlarını da kutlamak isterim. Eczacı iş
yerinde olmasa da işleri aksamadan kalfalar sayesinde devam ediyor. Üstelik
hepsi de tansiyon ölçüp, eskiden de iğne yaparlardı. Muayene
ücretleri
pahalı olduğu için, doktora gitmeden şikâyetini eczacıya ya da kalfaya
söyleyip ilaçları almak mümkündü. 1970’li yıllarda kamuda çalışanlar, tedavi
için doktora gittiklerinde, muayene ücreti fatura karşılığı
denirken,
reçetenin arkasına reçete bedeli şu kadar alınmıştır. Kaydı ve imzalı kaşesi
olduktan sonra aynen ilgili kurum tarafından bedeli hastaya ödenirdi. Daha
sonraları kötü niyetli hastalar çıkınca, ilaç kupürleri kesilerek reçete
arkasına yapıştırılmaya başladı. Her kurumun anlaşmalı doktorları oldu.
Böylece gereksiz yolsuzlukların da önüne kısmen geçilmişti.
Yenişehir gazetesi, sayı 2217/48 (Haz 2014); sayı 2218/49, s. 3-6 dan
kısaltarak alınmıştır