
|
|
Dilek Göral Kemankaş
Geçen yüzyılın başlarında bir
kadının bisiklete binmesi, inşaat şantiyelerinde gezmesi, uçak kullanması
çılgınlıktı. Fakat Bursa’nın kadınları bu cesareti gösterdi ve yine bu
cesaretleri onları üç erkeğin çabasıyla bir kitapta buluşturdu. Bursa’nın
cesur kadınlarını anlattılar.
Başlangıçta iki kişiydiler,
sonra üç oldular. Üçü de Bursalı değil ama bu kent için en az bir Bursalı
kadar çalıştıklarını söyleyebilirim. Eğitimciler Güney Özkılınç ve Deniz
Dalkılınç ile Operatör Doktor Ceyhun İrgil. Peki, bu üç adam ne yaptı?
Cumhuriyet tarihi boyunca Bursa’da bir iz bırakmış kadınları araştırdılar.
Başlangıçta elli kadın vardı, yaşamın devamlılığının simgesi olan kadının
doğurganlığı bu çalışmaya da yön verdi; Deniz Dalkılınç’ın tabiriyle “kadın
kadını doğurdu” ve sayı yüze ulaştı. Hatta kitaptan önce yine aynı adla;
“Bursa’nın Kadın Yüzü” adıyla sergiye konu oldular. Sergiden sonra sayı daha
da arttı, kitap baskıya giderken bin iki yüzü aştı. Deniz Dalkılınç ile
kitabı konuştuk.
Bursa’ya
değer katan yüz kadın fikri nasıl doğdu?
Bu Güney’in bir çalışmasıydı. Elli
kişilik bir kadın listesi belirlemişti kendince, onlara başlıyordu. Ben de
dâhil olduktan sonra sayı biraz daha arttı ve çalışma genişledi ilerledikçe.
Ben amatör olarak Bursa tarihi ile ilgileniyordum. Özellikle Heykel ve
civarındaki yapıların geçmişi, içindeki kurumların neler olduğu gibi...
Ahmet Vefik Paşa (AVP) Tiyatrosu ve halkevi üzerine yoğunlaştırdım
çalışmalarımı. Binanın mimarı Münevver Belen, Türkiye’nin ilk kadın
mimarlarımdan. Bursa’daki hiçbir kaynakta fotoğrafı yoktu, görmemiştim.
Kızını buldum, İstanbul’a gidip iki kez görüştüm. İnanılmaz fotoğraflar
buldular.
Nasıl bir çalışma metodu izlediniz ve ne kadar sürdü?
İki yıldır çalışıyoruz. Şu anda hayatta
olmayan ve kaynaklarda bilgisine ulaşamadığımız kişilere internet
taramasıyla, Cumhuriyet gazetesi arşiv taramasıyla, gazetelerdeki ölüm
ilanlarıyla ulaştık. Ölüm ilanlarında annesi şu, babası şu, çocukları,
torunları şu diye yazılır. Büyük kısmına öyle ulaşıldı... Canlı tanıklarla
konuşuldu, Bursa denilince hangi kadınlar aklınıza geliyor, kimi tanıtmamız
gerekiyor, öne çıkan kadınlar kimlerdir, diye sözlü yardımlar oldu. Aileleri
bulduktan sonra onlarla da görüşüp bilgi aldık. İnternetten aldığımız
bilgiler de oldu.
İnternet ne kadar güvenilir bu konuda?
Güvenilir değil. Sadece mecbur
kaldığımız noktalarda başvurduk. Çünkü bilgi yok, belge yok, görüşeceğimiz
kimse yok. Mesela Şekibe İnsel. İlk kadın milletvekillerinden; Bursa
milletvekili. Bursa’da yayınlanan dergilerden kaynaklar alabildik veya
Meclis tutanaklarından. Maalesef ailesiyle görüşemedik. Bazı ses, tiyatro,
sinema sanatçılarına ulaşma imkânımız olmadı. Ama araştırmam devam ediyor.
Sayıyı nasıl belirlediniz?
Güney, elli kadın diye düşünüyordu, ben
genişletelim, dedim. Ortak bir düşünce geliştirdik; yüz kişi yapalım ve
Bursa’nın kadın yüzü diyelim, hem sayısal bir ifadesi olsun hem de kadın
yüzlerini anlatsın, dedik.
Kitap hangi tarihten başlıyor?
1800’lerin ikinci yarısından başlıyor.
Tanıttığımız ilk kadın o dönemdeki bir otel sahibi Marie Agustine Brotte.
1850 sonrası ve daha çok Cumhuriyet dönemi diyebiliriz. Kriterimiz Bursa
için bir şey yapmak.
Bu yüz kadının ortak noktası nedir?
Kitapta yüzden fazla kadın var
tanıttığımız. Artık rakamdan çıktı olay. Fotoğraflı hayat hikâyeleri dedik
ya, onların ortak noktası derseniz; örneğin Münevver Belen İzmit doğumlu ama
bir süre de olsa Bursa’da okumuş ve Bursa’nın merkezinde tiyatro
izlediğimiz, 50-60’lı yıllarda Marmara Sineması olarak sinema izlenen,
halkevi faaliyetlerinin yürütüldüğü bina onun eseri. Her gün önünden
geçtiğimiz bina bir kadının elinden çıkma. Mesela Safiye Ayla; Bursa’da
anılır ama Bursa doğumlu değil, sadece Kız Muallim Mektebi’nde okumuş,
sonradan başka yerlere gitmiş. Kriterimiz şu aslında; Bursa’da doğmuş veya
doğmamış ama Bursa için bir şey yapmış, değer katmış olmalı. Bir kadın bir
kadını doğurdu
Araştırmalarınızda sürprizlerle karşılaştınız mı?
Çok oldu. Bir kadın bir kadını, bir
görüşme bir görüşmeyi doğurdu. Elimde bir liste vardı, gittiğim her yerde
listeyi gösterip bunlardan tanıdığınız var mı diye soruyordum. Münevver
Belen’in kızına da gösterdim. Şimdi yüz iki yaşında olan Meşkure Yücel
halasıymış. İstanbul’da yaşıyormuş, hemen o gün onunla da konuştum. Başka
sürprizler... İnsanların ilk defa göreceği çok fotoğraf olacak bu kitapta.
Hem arka fondaki Bursa silueti ile hem de sadece ismiyle bildiğimiz
kadınları suretleriyle göreceğiz. Bazı fotoğraflarda yüzlere isimler
kazandırdık.
Hep başarı hikâyeleri mi var kitapta? Hazin öyküler de çıktı mı
ortaya?
Deli Ayten var. O bir başarı öyküsü değil, hazin
bir öykü. Bursa’nın bilinen tek hazin öyküsü o, bu anlamda. Örneğin çok ünlü
bir sanatçıdır ama sefaletle noktalanmıştır hikâyesi. Öyle hikâyeler var.
Mesela Safiye Ayla, annesiz-babasız büyüyor. Bursa’da okurken bir
bahriyeliye âşık oluyor. Bunu bana anlatan da Safiye Ayla’nın sınıf arkadaşı
Meşkure Yücel; anlatırken ona Ayla, diyor. Sonra bahriyeliyle bir problem
yaşıyorlar herhalde, müdürler, müdür yardımcıları Ayla’nın peşinde
koşuyorlar, yakalıyorlar. O güden sonra okulda görmedik Ayla’yı diyor. Sonra
zaten başka bir öğretmen okuluna gidiyor, sonra Atatürk’le tanışıyor ve
saire. Deli Ayten de Bursa ile anılıyor.
Deli Ayten heykeli dikilirken de çok
tartışıldı. Bu kitapta yer almasının nedeni nedir?
Biz Bursa’ya değer katan kadınlar olarak
almadık kitabımıza, sonuçta ismi Bursa ile anılan bir kadın. Heykelinin
yapılması bizce de eleştirilen bir şey, o eleştirileri de koyduk kitabımıza
ama bizim tanıtmamızdaki amaç Bursa deyince akla gelen kadınlardan olması.
Ailesinden kimseye ulaşabildiniz mi?
Hayır ulaşamadık. Sadece genel
bilgilerden yararlandık. Dönemsel değerlendirme yapmak gerekiyor.
Geçmişle bugünü kıyaslayınca Bursa
kadınları şimdi ne kadar hayatın içinde? Değişen yaşam koşulları içinde
kadın ne yönde bir değişim göstermiş?
Meseleyi biraz dönemsel değerlendirmek
lazım. 1928-35 arası öğretmenlik yapmaları, doktor, diş hekimi olmaları o
zaman için daha değerli herhalde. Düşünsenize, Münevver Belen ve arkadaşı
Leman Cevad Tomsu ile birlikte gidiyor mimarlık fakültesinin kapısına
dayanıp biz okumak istiyoruz, diyor. İlk defa kadınlarla karşılaşıyorlar
okulda ve madem bunlar okumak istiyor, diyerek alıyorlar. İkisi Türkiye’nin
ilk kadın mimarları oluyor. 1930’larda mimarlık okumak ve Türkiye’nin ilk
kadın mimarı olmak Bursa’da ve Türkiye’nin başka yerlerinde yapıtlar ortaya
çıkarmak çok önemli. Birisi Emin Onat ile birlikte Uludağ Sanatoryumu’nu
inşa ediyor, birisi de AVP’nin mimarı.
Kitaptaki kadınlar daha modern görünüyor.
Şimdi o kadınsılıkları, modernlikleri törpülenip daha erkeksi ve paspal hale
geldi gibi. Ne dersiniz?
Herhalde yeni kurulan bir Cumhuriyet’in
çağdaşlaşma çabası diyebilirim. Fotoğraf çektirmek o yıllarda çok da kolay
bir iş değil. Biraz da elit tabakanın işi. Herhalde o tabaka da böyle
giyiniyordu. Bu zaman zaman tartışılıyor. Fotoğraf çektiremediklerinden elit
olmayan kesimi göremiyoruz. O dönemde bence çok geri biçimde giyinenler
vardı.
Hangi dönemlerde daha başarılı kadınlar yaşamış, öne çıkmış?
Zor sorular soruyorsunuz. 1930-1950
arası kadınları daha çok ön plana çıktığını görüyoruz ama yine tarihsel
değerlendirmek lazım. Yeni kurulan Cumhuriyet’in çağdaşlaşma çabası, biraz
da Atatürk’ün kadınlara verdiği önem, onları ön plana çıkarma çabaları diye
düşünüyorum. O dönemdeki erkekleri de takdir emek lazım, kadınların bu
çabalarına inanılmaz destek vermişler. Mesela 1935’lerde İnegöl Spor
Kulübü’nün başına bir kadını getirmişler. Bu kadın çabalamış çabalamış oraya
gelmiş diye kabul edebiliriz belki ama o zamanki erkeklerin de kadına bakış
açıları çok farklı ki emanet edebiliyorlar. Şu anda bile emanet etmekte
çekinildiği bir süreçte; mesela hâlâ bir spor kulübü başkanı kadın yok.
Hangi alanlarda başarı öne çıkıyor, bu
kitapta yer alan kadınlarda?
Öğretmenlik. 1930’lu yıllarda kadınların
ön plana çıkması öğretmenlikle oluyor daha çok. Döneme göre değişiyor. Evet.
1930’larda eğitimciler. 60’lı yıllarda doktorlar, eczacılar ön plana
çıkıyor. Bir de eşinin ölümüyle iş başına geçip ön plana çıkanlar var.
60’lardan sonra tiyatro, sinema, moda.
80 sonrası ne çıkıyor öne?
80’lerden sonra genişliyor. Gazetecilik, hukuk
eğitim, sinema ön plana çıkıyor. Milletvekilliği var.
Ama o eskiden de var?
Evet ama mesela bir Şekibe İnsel
çıkıyor. Zehra Budunç’a kadar uzun yıllar Bursa’dan kadın milletvekili
çıkmıyor. 1940’tan sonra da Hilal Ülman, Demokrat Parti’den vekil çıkıyor
1957’de. Günümüzde de üç tane var.
Siyaset ilgi mi görmüyor, fırsat mı
verilmiyor?
Partilerin kotaları var ama belki kadınların
cesaretsizliği biraz.
Çalışmanızın kitap haline gelmesinde
destekleriniz kimler?
Maddi anlamda sadece Omena ve Ceyhun
İrgil. Ama biz kitabın başında teşekkür ettiğimiz isimler var; bize belge,
bilgi kaynak konusunda yardımcı olan. Görüştüğümüz kişilerin çocukları,
torunları; bunlar destekçilerimiz. Kitabın geliri meme kanseri hastalar için
kullanılacak. Ceyhun ağabeyin fikriydi. Biz de böyle önemli bir katkı
sağlamaktan mutluyuz.
Kitabın sonuna eklenen isimler hatır alma
şeklinde mi oldu?
Hayır, hatır alma şeklinde olmadı. Dar zamanda
ulaşabildiğimiz kaynaklardan; belediyeler, sendikalar, dernekler, gazeteler
ve dergilerden bulabildiğimiz isimler. Gelişecek, geliştireceğiz;
unuttuğumuz, görmediğimiz, karşılaşamadığımız insanlar mutlaka vardır; bu
kitap bir referans olacak bunun için. Zaten biz bir iletişim adresi de
açtık, kitapta yer alıyor. Oraya fikirlerini önerilerini sunan herkesin
katkısıyla bir sonraki sayıda düzelteceğiz bunu.
Bu kitaptaki en ilginç hikaye kimin?
Münevver Belen’in.
Siz Belen’de ısrarlısınız?
(gülüyor). 1930’larda böyle bir çabayla
ilk kadın mimar olmak ve Bursa’da kalıcı bir bina bırakabilmek çok önemli.
Ayrıca ailesi yoksul bir aile. Babası Çanakkale’de savaşta ölüyor. Annesi
yoksulluktan evlatlık vermeye çalışıyor. Evlatlık vereceği kişilerle
konuşurken, okutacak mısınız diye soruyor. Hayır, yanıtını alınca annesi
vazgeçiyor. İnsanların hayatının ince, kırılma noktası vardır ya; evlatlık
verilse bu bina (AVP) olmayacak, o da böyle olmayacak. Münevver Belen diye
birini tanımayacağız. Çok ilginç öyküler var ama benim için en ilginç olanı
o.
Bağımsız araştırmacı olmanın zorlukları neler?
Bir kere ciddiye alınmıyorsunuz.
Arşivlere giremiyorsunuz, kapılar zor açılıyor, yazılı kaynakları edinmek
inanılmaz zor. Büyükşehir Belediyesi’nin bastığı kitaplar pahalı; bizim gibi
hem öğretmenlik hem araştırmacılık yapan ve Bursa’ya gönül vermiş insanlar
için. Sahaflardan kitap bulmaya, İstanbul’dan kitap almaya çalışıyoruz. Bir
de bende olsun kimse görmesin gibi bir tavrım yok. Ama Bursa’da öyle bir
durum var. Paylaşmamaktan Bursa çok kaybediyor.
Deniz Dalkılınç kimdir?
Aslen Kayserili bir ailenin oğlu olarak 1973’de
Hatay’da doğdu. Babasının öğretmenliği nedeniyle ilk ve orta öğrenimini
Kayseri ve Mersin’de tamamladı.Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf
Öğretmenliği Bölümü mezunu. İki yıl Ağrı’da öğretmenlik yaptıktan sonra
Bursa’ya döndü. Halen Turgay Ciner İlkokulu’nda öğretmenlik mesleğini
sürdürüyor. Evli, iki çocuk babası.
01 Eylül 2013 |
|