
|

Reyhan Çorum
Büyükkumla kitabımı
hazırlarken bir zamanların pansiyoncularının çocukları ile görüştüm. Ali
Kayacık, komşusu Melek Ak ile birlikte beni halen resmi olarak işlettiği ADA
PANSİYON’da ağırladı. Büyükkumla kitabım çıkalı az bir zaman olmasına rağmen
köyün halkı çok ilgi gösterdi ve kitabı alarak katkı sağladı. Okumayanlar
için kitaptan bazı söyleşilere yer vermek istiyorum. Umarım ilginizi çeker.
ALİ KAYACIK ile görüşme:
8 Mart 2025 tarihinde Büyük Kumla Ada Pansiyon’da yapılmıştır.
Babamın babası Ali Yağcı
Büyükkumla’nın yerlisi. Yağ sattığı için “yağcı” lakabı ile tanınıyormuş.
Çok sayıda zeytin ağacı varmış, zeytinleri yağ yapıp satıyormuş. Eski köyün
zenginlerindenmiş, köyde güzel bir evleri varmış. 1952 yılında vefat etmiş.
Dedemin eşi Filase (Firdevs)
Hanım, (babaannem) dedemin ikinci eşi. İlk eşinden beş, ikinci eşinden üç
çocuğu olmuş, toplamda sekiz çocuk sahibi. Babaannem de Büyükkumla’nın
yerlisi.
Filase babaannem evlenmeden dedemi rüyasında görmüş. Dedem evli, babaannem
de genç kızmış. Tabii kimseye anlatamıyor rüyasını. Dedemin hanımı vefat
ediyor ve babaannemi dedeme istiyorlar. O zamanlar genç kızların evli ve
kendilerinden yaşça büyük biri ile evlenmesi çok normal, savaştan sonra
erkek nüfusu köyde azalmış.

Eski Köy- Muhtar Fikri Mehmet, Hasan Demir (Evcim’in babası, muhtemelen
aileden birileri.
Dedemin ninemden
çocukları amcam Mehmet Ali (Reis lakabı), babam Necmettin Kayacık, amcam
İsmail Hakkı. Gemlik’te sizin söyleşi yaptığınız bakkal Ali Konca, İsmail
Hakkı amcamın oğlu. Bir kız kardeşi var, onun ismi de Filiz. Amcam Bursa’dan
yayan olarak inek getiriyormuş. Yolun kenarında araba çarpmış ve ölmüş.
Yengem çok genç dul kalıyor. Gemlik’ten kısmeti çıkınca, babam anlayışla
karşılıyor. Çocuklar küçük, kadın onların geleceğini haklı olarak düşünmüş.
Bir süre amcamın sağlığında
yengemle annem köyde aynı evde oturmuşlar. Annem “Ahh, bir kendime ait evim
olsa” diye hayal kurarmış. Babam dışarıda, amcam da dışarıda çalışıyor.
Yengem hamileymiş. Doğum sancıları tutunca yengem İmbat Hüseyin’in Necmiye
yengeyi acele çağırıyor. Necmiye yenge doğum yaptırdıktan sonra evine
gidiyor. Yarım saat sonra annem yine koşarak Necmiye yengenin kapısını
çalıyor ve “Koş, yetiş” diyor. Meğer çocuklar ikizmiş sonra yaşamamışlar.
Amcam Mehmet Ali askerde
reislik yaptığı için gelince de lakabı “Reis” olarak anılmış. Zeytin
ticareti yapmaya başladıklarında şirketin adını “Reisoğlu” olarak koydular
ve senelerce bu markayla ticaret yaptılar. Amcamızın eşi Muazzez, çocukları
Ali, Münüs ve Serpil.
Babam 1936 doğumlu. Eski köyde
doğmuş, çocukluğu orada geçmiş, okula yine orada gitmiş.
Annemin babası Orhangazi’den Kumla’ya göçmüş.
Dedeme yanakları kırmızı kırmızı olduğu için “Kırmızı Bekir” diyorlarmış.
Ölürken bile eşine “Hanım ölüyorum, hala yanaklarımdan bu kırmızılık
gitmedi” demiş.
Dedemin de zeytinlikleri varmış, onlara bakan bir çiftçiymiş. Köyde
odunculuk, kömürcülük, zeytincilik geçim kaynağı.
Annemle babamın bir
kızları olmuş, iyi bakılmadığı için ölmüş. O zamanlar fakirlik var, doktor
yok, çok çocuk ölümü oluyormuş. Babam ekin ekiyor olmuyor, dağa gidiyor
beygirle odun kesecek, ilk ağacı keseceği zaman balta sekiyor parmağını
yaralıyor. Çareyi yurt dışına gitmekte buluyor, Belçika’ya işçi olarak
gidiyor.
Belçika’nın kömür üretilen bir şehrinde kömür madeninde çalışmış. Yanlarına
yemeleri için ekmek verirlermiş, ekmek simsiyah olurmuş. Madende çalışanlar
kömür tozu yuttuğu için hep hastalanıp ölmüşler.
Benim babamın sırtı harita gibiydi. Madene
girdiklerinde ellerindeki kazma küreği sırtlarında taşırlar, sırtları çizik
çizik olurmuş. Ne kadar kazar ve ne kadar ilerlersen ona göre para
alırmışsın. Babama birileri “kapitalistsin” demişti de çok gücüne gitmişti.
Babam bir sene sonra izinli
olarak uçakla Türkiye’ye gelirken bir senelik çalışması olan paraları
kuşakla beline sarmış fakat tuvaleti gelince uçakta tuvalete giriyor,
belindeki parayı da çıkarıp askıya asıyor. İşi bitince parayı unutup
çıkıyor. Neden sonra aradan yirmi dakika falan geçmiş paralar aklına
geliyor. Koşuyor endişeyle, paranın yerinde durduğunu görünce çok seviniyor.

Babam denizde, yanındaki Cavit Çağlar’ın CEO’su oldu.
16 yıl Belçika’da çalışmış,
iyi para kazanmış ve kazancını pansiyonun arsasına yatırmış. Babam yazları
gelirdi ama ben babamı 15-16 yaşında tanıdım. Ben beş yaşındayken biz de
babamın yanına gittik yedi ay orada kaldık. Annem orada yapamayınca geri
döndük. Melek’in babası, önce tek başına (Melek Ak ile bu görüşmeyi
gerçekleştirdik) bu iki parça arsayı örneğin bir liraya bir yıl önce almış
ve bir yıl sonra birisine iki liraya yarısını satmış. Babam arsayı o alandan
yirmialtı bin lira gibi fazla fahiş bir fiyata almış. Yani arsa çok
değerlenmiş. Tabii köylü öyle düşünmüyor, buralar o zamanlar sazlık olduğu
için “Necmettin kafayı yemiş” diyorlarmış. Hatta Heceler Köyü’nden bir gün
amcasının oğlu gelmiş. Babam arsayı göstererek “Bak bakalım buraya bakınca
ne görüyorsun?” diye sormuş. O da “Bataklık, sazlık görüyorum” demiş.
Babamsa “Ben buraya bakınca bir pansiyon görüyorum, önünde insanlar denize
giriyor, güneşleniyor” diyor.

Pansiyonun tek katlı hali- turistler
Babam olmadığı için
Kırmızı Bekir dedem beni çok sever bize sahip çıkardı. Bana her gün 15 kuruş
veriyordu. Babam bizi Belçika’ya yanına alınca benim hasretimden ölmüş.
Sonra Kızılay Kampı yapıldı, buralara çadırlar
kuruldu. Sel basınca çadırlar zayi oldu, köprü yıkıldı, fazla uzun sürmedi.
Babam çok yakışıklıydı,
güzel giyinmeyi severdi. Yabancı artistler gibiydi. Belçika’dan sonra buraya
her sene tek katlı olan pansiyonun üzerine bir kat çıktı. O zamanlar
pansiyonculuk çok güzeldi. Gelenler üç ay kalırdı. Daha çok önceleri tanıdık
insanlar gelirdi. Pansiyonda kalmak lükstü, çadırlarda kalırlardı.
O zamanlar Ada Pansiyon şimdinin Sheraton Oteli gibiydi. Pansiyonda oda
bulunmazsa, köylerdeki evlere götürürdük. Aslında yapılan tek şey denize
girmekti ama o bile yetiyordu. Şimdi gençler beğenmiyor, daha çok apart
daire istiyorlar. Eski gelenlerin çoğu da buradan ev aldı. Şimdi daha çok
müşteri profili başka köylerden gelen çiftçi, çaycı, güvenlikçi. Tatil
yapmayı bilmiyorlar. Eskiden biz gelenleri örnek alırdık, şimdi onlar bizi
örnek alıyorlar. Daha çok Yıldırım tarafından bize gelirler, üç gün
yevmiyeye giden gelip tatil yapıyor.
Babamın ufku çok genişti, Avrupa görmüş,
eğlenmeyi severdi. Dans yarışmaları, eğlenceler düzenlerdi. Müşteriler
tiyatrocu gibi oyunlar oynarlardı. Kıbrıs harbinde karartmalarda bile perde
çekip eğlenceler yaptık.
Annem babam yurt dışındayken babamı bekledi.
Pansiyonda da babama yardımcı oluyordu. Yine de diğer pansiyoncu eşleri
kadar çalışmadı. Sezon bitince ailece İzmir’e fuara eğlenmeye giderdik. Yaz
sonu müşterilerin evinde kalırdık. Şimdi herkes yabancı.

Pansiyon yazın çok dolardı ve biz yazın köşede bir odaya toplaşır, orada
kalırdık. Hatta bir bakarsın gece yarısı müşteri gelir, çoluk çocuk yalvarır
yakarırlar, biz terasa çıkar, o odayı da verirdik. Gece yağmur yağar
ıslanırız.
Biz iki kardeşiz; bir erkek, bir kız. Kız kardeşimin ismi Filase,
babaannemin adını koymuşlar. Ben 1964 doğumluyum, köydeki evde doğdum.
Pansiyon 1969-70 yıllarında yapılmış olabilir. 1974 yıllarını daha iyi
hatırlıyorum. 1990 senesinde evlendim. Eşim Fatmagül, Heceler Köyü’nden. İki
çocuğumuz var, ikisi de öğretmen oldu. Birisi benim yanımda, biri de
Düzce’de öğretmenlik yapıyor.
Ben yeni evlenmiştim. Erkekler
yılbaşında kahveye gider, gece üçlere kadar kumar oynarlar. Bir yılbaşı beni
evde bekledi ve sesini çıkarmadı. Şimdi olsa gençler dayanamaz kıyamet
koparırlar, ayrılmaya kalkarlar. Buranın kadınları pek tarla bahçede
çalışmazlar, bir zeytin zamanı zeytin toplamaya giderler.
Eşimin babası gençliğinde Heceler Köyü’nde imammış. Bir sabah namazına
kalkamayınca köyden kovmuşlar. Sonra biraz Narlı’da, Karacaali’de, biraz
Büyükkumla’da imamlık yapıyor. Şimdiki hocalar gibi değildi. Meyhanedeki
gençlerin yanına gider oturur, “Ben sizin yanınıza geldim, siz de benim
yanıma camiye geleceksiniz ” dermiş.
Pansiyonun önündeki bakkalı
kırk sene işlettim, emekli oldum. Pansiyonculuk, zeytincilik yapıyorum.
Pansiyonda şimdi 25 oda var. 2-5 yatak kapasiteli odalarımız bulunuyor. Biz
resmi olarak pansiyonculuk yapıyoruz. Bir de köyde Ünal Motel var. Babadan
kalma bir yer olduğu için devam ettiriyoruz. Fırat, Ufuk, Sahil, Şengün
pansiyonları kapandı. Yaptığım işi seviyorum. Pansiyonun önünde oynayan,
cıvıl cıvıl denize giren çocukları çok seviyorum.
Kaynak:
https://yenigemlik.com/turizmin-onculeri-pansiyonlar/?fbclid=IwY2xjawOei5BleHRuA2FlbQIxMQBzcnRjBmFwcF9pZBAyMjIwMzkxNzg4MjAwODkyAAEe7vUSBeNvViEht7Mm5K_-CAWrRbAndfYf6MVavGHnCsXD9NimiE_kECzIQcQ_aem_Xb2eJgjAXV-yIIu_wExPAA&brid=mK_FEzSx-wkcodIKdlNMnA
|