Başlık tuhaf gelebilir. Öyle ya şehir ve kent 
	sözcükleri aynı anlama sahiptir çok kişiye göre. Ama A.Hamdi Tanpınar’ın “ 
	şehir inşa eder, kent ise imha eder” tespiti başlığa ışık tutmaya yeter. Ya 
	da şehrin daha bir sıcak ve kuşatıcı, kentin ise soğuk hisler oluşturduğu 
	söylenebilir. Buna rağmen yine de, tatmin edici gelmeyebilir. O zaman açmaya 
	çalışayım.
    Geçen sene Ekim ayındaki, Osmangazi 
	belediye meclis toplantısında, içten, duyarlı bir insani çığlığı barındıran 
	öneri/konuşmaya şahit olundu. Konuşmayı yapan, MHP Osmangazi belediye meclis 
	üyesi Ali Osman Memiş’ti.
Ali bey, yaptığı konuşmada, hayatlarının en 
	kritik sürecine giren ve artık saniyelerin bile önemli olduğu hastaları 
	taşıyan ambulansların, trafikte sıkışıp kaldığını ve bunu aşmak için, 
	ambulanslara tercihli yol tahsis edilmesini önermişti.
    
	Ayrıca, içinde hayat memat mücadelesi veren insanı taşıyan ambulanstan 
	istifade eden ve trafikten kurtulmak için peşine takılan hasta istismarcısı, 
	fırsatçı, duyarsız ve ahlaksız sürücülerden bahsetmeyi de ihmal etmemişti.
	  
	
   
	Bu konuşmanın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçti. Yetkililerden ne ses 
	ne bir nefes çıktı. Örtüldü konu. Böylece “Her şey insan için” yalanı, tüm 
	yakıcılığı ile bir kez daha ortaya çıktı.
    Çünkü bu 
	ülkenin yapay tanımlamalara ve taklitçi tercihlere dayalı sözde 
	muhafazakârı, İslamcısı, solcusu ve sağcısı zihniyetleri itibarı ile aynı 
	kumaştandı. Söylemler ne kadar farklı görüntü verse de, ameller ve 
	davranışlar benzerdi.
Bu sağırlığın tedavisi ve örtünün kalkması ve de 
	gereğinin yapılması için, temenni edilmez ama ateşin yetkililerin yakınına 
	düşmesi bekleniyor herhalde.
    Öyleyse bu kent (bu bile 
	tartışılır)ya da her neyse, ambulans örneğindeki duyarsızlığın insan 
	hayatına kastındaki rolünü görünce, Tanpınar’ın deyimiyle imha edici bir 
	özelliğe mi büründü? Çünkü şehir olsaydı inşa ederdi, insanı merkeze alırdı. 
	Bırakın şehir olmayı, asgariden esas kent olsa, belki yine ciddiye 
	alabilirdi. Demek ki ikisi de değil.
   Bu hale nasıl gelindi? 
	Aslında Bursa kendi özünden uzaklaşmayı kabule dayalı, buram buram kompleks 
	kokan bir tabelacılığa esir olmakla ve de işin aslı kendini kandırmakla 
	yıllarını heba etti, etmeye de devam ediyor. Kafası karıştı, karıştırıldı 
	Bursa’nın. Neydi, her yere, bütün girişlere asılan tabela; “Bursa bir Avrupa 
	kentidir” Bırakın öykünülenleri, kendi sakinini bile güldüren, zihinlerde 
	karşılığı olmayan bir cümle olduğu bile fark edilmek istenmiyor. Yalana 
	devam.
Bursa bir şehirdi. Tarihi bir geçmişi olan ve bu geçmişin 
	kültürel, sanatsal ve estetik yansımalarını barındıran bir şehir. Bir yerin 
	şehir olması için tarihi bir kimliğe ve dokuya sahip olması gerekir. Kent 
	ise endüstrileşme ile ortaya çıkmış, yeni yerleşim yerleri olarak 
	tanımlanabilir. İçerik ve anlam olarak bakıldığında aralarında derin 
	farklılık var.
    Şimdi bakın Bursa’ya. Şehir ya da 
	kimlik adına yapılan, geçmiş beyinlerin ürettiklerini ayağa kaldırarak, borç 
	ve vicdan yükünden kurtulmaya çalışan bir mantık. Üzerine bir şey ilave 
	etmek yok. Kent adına yapılan ise her şeyin önünü kapatan, bütün 
	güzellikleri örten çirkinlikler. Uzaktan Uludağ’ı bile görmeye tahammül 
	edemeyen ruh dünyası. Bunun adı da kentsel dönüşüm, öyle mi?
    
	Yine bakın. Trafiğe, dar ve çıkmaz sokaklara, sokaklardaki denetimsizliğe, 
	imar hatalarına, kaçak yapılara, ovalara, taş ocaklarına, soğuk, estetikten 
	uzak binalara bakın. Ya da insan davranışlarına bakın. Saygı ve sevgi 
	açısından değerlendirin. Bu kafa karışıklığının ve karmaşanın, bencillik 
	merkezli olarak insan karakter ve davranışlarına yansımaması mümkün mü?
    
	Şehir dediğin medeni değerler üretir. Var mı ortak bir şehirlilik bilinci?  
	Dolayısıyla şehir desen şehir değil, kent desen hiç değil. Başlıktaki gibi, 
	ne o zaman? Dolayısıyla Bursa fiziki anlamda berbat olduğu gibi, 
	davranışlarda da medeni bir görüntü vermiyor.
    Çare, 
	yeni bir şehirli kimliği inşa etmek ve o kimlik etrafında yeni insani, 
	medeni ve mimari değerleri yükseltmektir. Peki, iki arada, bir derede kalmış 
	ve kafası karışık olanlarla bu hedef gerçekleştirilir mi? 2 dönemdir devam 
	eden yerel iktidarı bu açıdan sorgulamak lazım asıl.
   Bu inşa 
	gerçekleştirilmezse, biz insanı da, şehri de imha ederiz ve daha çok 
	bekleriz, ambulanslara tercihli yolları…
	
	
	                    
	Ümit Can'ın 24.11.2012'de yenieksen.com'da yayımlanan yazısıdır.