Mübadelenin İki Yüzü


Vafiadis Ailesi Bursa'da

Venizelos'un Mektubu

Türk Yunan Şiiri

 

                                                                                      Hüseyin GENÇ (Eğitimci-Yazar )

    Dedemin İnsanları” adlı belgesel filmin gösterime girmesiyle birlikte ‘mübadele göçmenleri’ konusu, bir kez daha ülke gündeminin konuları arasındaki yerini aldı. Filmi; Mudanya Belediyesi’nin düzenlediği ‘Sinema Günleri’ kapsamında 17 Şubat’ta izledim. Belgesel nitelikteki bu filmde; 1924’te şimdi Yunanistan toprağı olan Girit adasından ‘mübadele göçmeni’ olarak Türkiye’nin Ege kıyısındaki küçük bir kasabasına göç eden Türk asıllı bir ailenin, başından geçen göç olayı ile vardıkları yerlerde karşılaştıkları sorunlar işlenmiş. Ancak göründüğü kadarıyla anlatılmak istenen olayların, uzunca bir zaman dilimi içindeki geçişleri tam sağlanamamış.

                  
    Mübadele ne demektir? Önce bunu açıklamaya çalışalım. ‘Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Anadolu’da yaşayan Rumlarla, Yunanistan’da kalmış Türklerin, iki devletin hükümetlerinin anlaşmaları ile karşılıklı olarak yer değiştirmesidir. Bu şekilde göç etmiş olan insanlara ‘mübadil göçmenleri’ denilmektedir.
‘Yunan ve Türk Halklarının Mübadelesine İlişkin 19 Maddelik Sözleşme ve Protokol’ 30- Ocak- 1923 tarihinde imzalanmıştır. T.B.M. Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümeti aşağıdaki maddeler üzerinde anlaşmaya varmışlardır (Burada sadece önemli ilk 3 madde verilmiştir):
1-Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyrukluların, 1- Mayıs - 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir. Bu kimselerden hiç biri, Türk Hükümeti’nin izni olmadıkça Türkiye’ye, ya da Yunan Hükümeti’nin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyeceklerdir.
2- Birinci maddede öngörülen mübadele:
a) İstanbul’da oturan Rumları (İstanbul’un Rum ahalisini);
b) Batı Trakya’da oturan Müslümanları (Batı Trakya Müslüman ahalisini) kapsamayacaktır.
1912 Kanunu’yla sınırlandırıldığı biçimde, İstanbul Şehremaneti daireleri içinde, 30-Ekim - 1918 tarihinden önce yerleşmiş (etablis) bulunan bütün Rumlar, İstanbul’da oturan Rumlar (İstanbul’un Rum ahalisi) sayılacaklardır. 1913 tarihli Bükreş Andlaşması’nın koymuş olduğu sınır çizgisinin doğusundaki bölgeye yerleşmiş (etablis) bulunan Müslümanlar, Batı Trakya’da oturan Müslümanlar (Batı Trakya Müslüman ahalisi) sayılacaklardır.
3- Karşılıklı olarak, Rum ve Türk nüfusu mübadele edilecek olan toprakları 18 - Ekim - 1912 tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar; 1 inci maddede öngörülen mübadelenin kapsamına girer sayılacaklardır. İş bu sözleşmede kullanılan ‘göçmenler’ (emigrants) terimi, 18 - Ekim - 1912 tarihinden sonra göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan bütün gerçek ya da tüzel kişileri kapsamaktadır.
Anlaşmanın ortaya koyduğu hükümlerden anlaşılacağı üzere:
Mübadeleyle göç; İstanbul’da oturan Rumlar ile Batı Trakya denilen İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç gibi yörelerde bulunan Müslüman Türkleri kapsamayacaktır. Bunlar oldukları yerlerde yaşamaya devam edeceklerdir.
    Konu 24 Temmuz 1923’te imzalanan ‘Lozan Antlaşması’ sırasında da ele alınmıştır. Yunanistan’ın kuzeyi, kuzeydoğusu, Selanik çevresi (Langaza, Drama, Kavala, Serez) ve Girit ile Rodos adalarında yaşayan Müslüman Türkler mübadele kapsamı içinde değerlendirilmişlerdir.
    Göçmenler Selanik’ten vapurlarla, trenle ve karayolu ile Anadolu’ya gönderilmişlerdir. Vapurlarla gelenler İstanbul, İzmir, Samsun ve Mersin limanlarına çıkmışlar, oralardan da Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtılmışlardır. Daha çok da Rumların boşalttığı köylere ve kasabalara iskan edilmişlerdir. Buralar Adana, Kapadokya Yöresi, Kayseri, Tokat, Samsun, İzmir, Kıyı Ege kasabaları, Trakya’nın güneyi, Bilecik (Lefke/Osmaneli) Bursa (Gemlik, Mudanya) gibi yerlerdir.
    Bursa’da Osmangazi ilçesine bağlı Demirtaş ve Görükle kasabaları ile Gündoğdu (Filedar) köyü ve Nilüfer ilçesine bağlı Misi, Gölyazı, İrfaniye, Başköy ve Özlüce köylerinde yaşayan Rumlar ‘mübadele’ kararından sonra Yunanistan’a giderlerken, yerlerine Yunanistan’dan Müslüman Türk göçmenler gelip yerleşmiştir. Mudanya ilçe merkezinin bir mahallesi, Zeytinbağı Beldesi (Tirilye), Kumyaka (Siği) Aydınpınar (Misebolu), Dereköy ve Yalıçiftlik köyleri halkları da mübadele göçmenidirler.
Gemlik merkezindeki bazı aileler ve yakınlarındaki Kurşunlu köyünde yaşayanlar da mübadele ile gelmişlerdir. Yalova’nın Armutlu ilçesine de mübadele göçmenleri yerleşmiştir.
    Anadolu’dan Yunanistan’a gidenler de genellikle Türklerin boşalttığı köyleri mesken tutmuşlardır. Mudanya’dan göç edenler; Selanik yakınlarında aynı adla (Montania) kurdukları bir köye, keza Tirilye’den gidenler de yine aynı adı verdikleri (Tirilya) Selanik civarındaki köylere yerleşmişlerdir.
Mübadele sırasında bazı hatalar da yapılmıştır. Örneğin: Konya ve Karaman civarından Yunanistan’a göç eden Ortodoks Hıristiyanlar Rumca bilmiyorlardı. Bunlar yüzyıllar önce Anadolu’ya yerleşmiş Türk asıllı Hıristiyanlardı. Türkçeyi Yunan abecesi ile okuyup yazıyorlardı. Ne yazık ki sırf Hıristiyan oldukları için Yunanistan’a sürülmüşlerdir. Kayseri’den ve Tokat’tan da benzer şekilde zorunlu göçler olmuştur. İnsanların kökeni araştırılmamış, sadece Müslüman veya Hıristiyan oluşuna göre değerlendirme yapılarak göçe zorlanmıştır. O yıllarda ataları Tokat’tan Kuzey Yunanistan’a gönderilen bir Hıristiyan Türk ailenin kızı, beş altı yıl kadar önce bir televizyon kanalına verdiği mülakatta: “Biz Türk’üz. Kızlarıma da Türkçe öğretiyorum” demiştir.
    Mübadeleye tabi tutulan insanlar göçten önce, bulundukları yerlerdeki yerli halk tarafından ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyorlar ve hakarete uğruyorlardı. Göçten sonra ise, gittikleri yerlerde benzer şeyler yaşadılar. Hatta başka gözle bakılmasın diye çoğu kimse göçmen olduğunu bile saklamıştır. Değişen fazla bir şey olmadı. Ne Yani’ye yarandılar ne de Kani’ye.
    Mübadele göçü sırasında yollara düşen insanlar çok zahmet çekmişlerdir. Hastalıklardan, açlıktan hayatını kaybedenler olmuştur. Gittikleri yerlerde rahat, huzur bulamamışlardır. Adeta bir insanlık dramı yaşanmıştır.
    Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 850 bin Anadolulu Rum Yunanistan’a iltica etmiştir. Bu Ortodoks Rumlar oraya gidince birer ikişer aile halinde Türklerin evlerine yerleştirilmişlerdir. 190 bin kişi de mübadele anlaşmasından sonra göç etmiştir. Yukarıda da değindiğimiz üzere, benzer şekilde Trakya’da yaşayan Gagavuz Türkleri ile bazı Müslüman Arnavutlar da mübadele kapsamında Yunanistan’a gönderilmişlerdir.
    1912’ deki Balkan Savaşı sırasında Yunanistan’dan Anadolu’ya sığınan Müslüman Türklerin sayısı 200 bin dolayındadır. Sonradan mübadele ile göç ettirilenler ise 490 bin kişi kadardır. Gelenlerin birçoğu Marmara ve Ege bölgelerine yerleşmişlerdir. Bu insanlarda Türklük, bayrak ve Atatürk sevgisi çok fazladır.
    Yazımızın başlarında belirttik ama mübadele ile göç edenlerin daha çok vapurla taşındıklarını bir kez daha vurgulayalım. Gülcemal, Akdeniz ve Giresun adlı vapurlarla binlerce göçmen Anadolu limanlarına getirilmişlerdir. Büyük ve küçükbaş hayvanlarını dahi getirenler olmuştur. Bu göçler sırasında yakın akrabaların aynı yere yerleştirilmesine yeterince özen gösterilmediği için pek çok parçalanmış aile oluşmuştur.
    Anadolu’dan Yunanistan’a göç edenler, oralardaki yerli halkla anlaşamamışlardır. Yerli halk onlara: “Barbarlar. Türk d…… Siz bu toprağın insanı değilsiniz. Niye geldiniz?” Gibi sözlerle hakaretlerde bulunmuşlardır. Aynı şekilde Yunanistan’dan buraya gelenlere de; bazı kendini bilmezler tarafından: “Gavur göçmenler. Gavurdan dönmeler.. Yunan t….. Gibi hakaretlerde bulunulmuştur. Bu insanlara bir başka gözle bakılmıştır. Bugün bile eski yerli halkla, mübadele ile gelenler arasında tam bir uyum ve kaynaşma olduğu söylenemez.
    Keşke her iki halk da zorunlu göçle yerinden yurdundan edilmeselerdi. Sadece isteyenler göçe tabi tutulsaydı. Bu göçe; ‘Kurtuluş Savaşı’ sırasında Rumların Türklere saldırması sonucu yaşanan tatsız olayların da etkisi olmuştur. Ancak o olayların büyük ölçüde politikacıların ve askerlerin kışkırtması ile patlak verdiğini de unutmamak lazım. Bugün için Anadolu’da Hıristiyan Türklerin veya Rumların bulunması bizim zenginliğimiz olurdu. Zaten yemeklerimiz, müziğimiz, birtakım adet ve geleneklerimiz birbirine çok benziyor. Ufak tefek anlaşmazlıklar dışında az çok birbirimizle kaynaşmış bir toplumduk. Zamanla bazı pürüzler ortadan kaldırılabilirdi. Sanki gittikleri yerlerde çok mu iyi yaşadılar? O da ayrı bir konu. Ne yazık ki, bir ulusun kültür zenginliği yok edildi. Ziraatı iyi bilenler ve birtakım yetenekli Rum zanaatkarlar Yunanistan’a gidince, Anadolu’da nitelikli insan gücü azalmıştır. Yunanistan’dan gelen tütün tarımını bilen çiftçiler de, Bursa ve Samsun gibi yerlerde tütüncülüğün gelişmesini sağlamışlardır. Ne buradan giden Rumlar tam Yunan oldular, ne de oradan gelen Türkler tam Anadolulu oldular. Muhacir/göçmen damgasını üstlerinden atamadılar. İki taraf da bu göçten pek memnun kalmamışlardır. İçlerinde; geride bıraktıkları topraklarının, evlerinin, komşularının özlemini duymuşlardır hep.
    ‘Türkiye Lozan Mübadilleri Derneği’nin kuruluş çalışmaları 2000 yılında başlamış ve 2001 yılında tamamlanmıştır. Dernek; mübadil göçmenleri ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. Anadolu’ya olan göç öykülerini derlemekte, kültürünü ve folklorunu araştırmaktadır. Bugün yaşadıkları yerleri araştırıp bularak bunların birbirleriyle haberleşmelerini ve kaynaşmalarını sağlamaya çalışmaktadır.
   Kaynak: http://timeoutbursa.blogspot.com.tr/2012/04/mubadelenin-iki-yuzu.html

 

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 24/10/22