1860'larda Bursa'da İtalyanlar           

Bursa ve İtalyanlar 

Bursa'daki Fahri Konsolosluklar

Bursa ve Fransızlar

Bursa ve Almanlar

Bursa ve İngilizler


 



                                                            Dr. Fulya DÜVENCİ KARAKOÇ

Giriş
İncelediğimiz konunun öznesini teşkil eden İtalyan tebaasından olan insanların Osmanlı alanında 19. Yüzyıldaki varlığı özellikle Osmanlı düzeni ile ilgilidir. Bu bağlamda Osmanlı Devletinin iktisadi ve yönetimsel alanlarda gerçekleştirdiği ıslahatın dış dünyaya açılmasını kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Osmanlı Devleti Kırım savaşı ile beraber 1854’de dış borçlanmaya başladı. Buna iç borç tahvillerinin dış pazarlarda satışı eklendi. %8 Faizli kaimelerin tadını alan Avrupalı yatırımcı, yüksek riskine rağmen Osmanlı Devleti’ne borç vermek istiyordu. Çünkü kendi piyasasında %3’ün üzerinde faiz sağlayamıyordu. İncelediğimiz dönemde sanayi devrimi sonrasında oluşan Avrupa finans kapitali yatırım arayışları içindeydi. Osmanlı Devleti, 1854-1875 aralığındaki yirmi yıllık süreçte 16 kez borç alma yapmış, ve istikraz koşulları giderek ağırlaşmıştı. İhraç ettiği kağıtların nominal değerinin ancak yarısı devletin eline geçiyor, bunun önemli kısmı da eski borçların faizi olarak dışarı transfer ediliyordu. Osmanlı Devleti dış borçlarını ödeyemez durumda kaldığı için 1875’de moratoryum ilan etti ve çok yönden bunalıma girdi.
    Diğer yandan taşradaki idari örgütlenmeler de bu süreçte değişikliklere uğradı. 1861’de tahta geçen Sultan Abdülaziz’in taşradaki kamu yönetiminin yeniden düzenlenmesine öncelik verdiğini görüyoruz. Bu sıralarda Hükümet işleri reform yanlısı olan Ali ve Fuat Paşalar’ın elinde bulunuyordu. Vilayet Nizamnamesi Onların katkılarıyla hazırlanacaktır. (1863) Bu düzenleme yürütme ve yargıyı ayırıyor, belediye seçimi ilkesini benimsiyordu.     İmparatorluk Vilayet adı verilen geniş bölümlere ayrılarak başlarına vali olarak sivil yöneticiler getirildi. Vilayetler sancaklara, sancaklar kazalara, kazalar da nahiyelere bölünüyordu. Her vilayette bir mahkeme, bir de eşraftan oluşan vilayet meclisi bulunuyordu. Üçü Müslüman üçü gayrimüslim olan üyelerin yarısı atamayla yarısı seçimle göreve geliyordu.
    Sultan Abdülaziz Şura-yı Devlet (Danıştay)’in açıldığı gün güven verici şu demeci verdi;
“Benim gözümde Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında hiç bir ayrım yoktur. Hıristiyanların dinleri ve hakları bugüne kadar korundu. Fakat Hıristiyanlar imparatorluğun yüksek görevlerine atanmıyordu. Eski sistemdi bu. Şimdi bütün görevler, Sadrazamlık bile Müslüman olmayanlara açıktır. Artık yalnız kişinin yeteneği söz konusu olacaktır. Benim iyi niyetime güvenin; din ve ırk ayrımı gözetmeksizin bütün uyruklularımın refahını istiyorum.”
Islahat düzenlemeleri kapsamında arazi kanunnamesi ile hukuk düzenini yeniden yapılandıran kanunnameler çıkarıldı. Bu durum, yönetimin tabana yayılmasını beraberinde getirdi. Belediyeler kuruldu. Vilayet meclislerinde ve belediye meclislerinde Osmanlı tebaası olan milletlerin kendilerini temsil etmeleri yasal bir statüye bağlandı.
    İncelediğimiz dönemde yabancıların Osmanlı topraklarında ticaret ve üretim yapması için uygun şartlar mevcuttu. 1840 Yılından itibaren Osmanlı Karma ticaret mahkemelerinde, Avrupa ticaret teamülleri uygulanıyordu. Bu alandaki büyük eksikliği gidermek üzere 1849 yılında Fransız Ticaret Kanunu “Kanunname-i Ticaret” adıyla çıkarıldı. Kanunun gerekçesinde ticaretin önemi vurgulanmış ve Fransız Kanunundan söz edilmeden uygulanan ticaret kanunlarının hükümlerinden yararlanılarak hazırlanan tasarının tüccar ve daha başka kimselerden kurulu bir komisyondan da geçirildiği belirtilmiştir. 314 Madde ve üç bölümden oluşan kanunnamenin ilk bölümünde ticaret muameleleri, şirket akdi ve poliçe usulleri, ikinci bölümde deniz ticareti, son bölümde ise iflasla ilgili işlemler yer alıyordu. Kanunnamenin yürürlüğe girmesi, takip edilecek usul konusunda çıkan sorunlara cevap vermediğinden, 1861’de yine Fransız Ticaret Usul Kanununun tercümesi yoluyla “Usul-ü Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi” kabul edildi. 140 maddeden oluşan bu düzenlemede, dava açılması, dilekçe verilmesi, tarafların mahkemeye celbi, ticari yargılamanın aleniliği, davanın görülmesi, karar, gıyabi yargılama, karara itiraz, üçüncü şahısların hükme itirazı, istinaf ve yargılamanın iadesi ile ilgili hükümler getirilmişti.
    30 Nisan 1860’da, Ticaret Kanunname-i Hümayunu’na Zeyl ile ticaret Mahkemelerinin kuruluşu ayrıntılı olarak düzenlendi. Böylece tüm ticari davaları kapsayan muntazam ticaret mahkemeleri kurulmuş oldu. Yeni düzenlemeye göre ticaret mahkemeleri devletçe tayin edilen bir reis ve iki devamlı üye ile, tüccarın seçtiği iki geçici üyeden oluşuyordu. Hüdavendigar Vilayet Salnamelerine göre, Bursa’da da ticaret mahkemesi kurulmuştu. 1863 Yılından itibaren İstanbul’da Liman İdaresi’ne bağlı olarak deniz ticaret mahkemeleri kuruldu. Eyalet limanlarındaki deniz ihtilaflarını çözmek için ise, o bölgelerdeki ticaret mahkemeleri yetkili idi.
    İncelediğimiz dönemde artan ticaret hacmini karşılamak üzere iskeleler vapurlar için yeniden düzenlendi. Kimi yerlerde demiryolları, şoseler inşa edilmeye başlandı. Madenlerin çıkarılması için yabancı şirketlere imtiyazlar verildi. Osmanlı devletinde yeterli iç finansman mevcut olmadığı için, Avrupalılar her türlü sanayi ve ticari etkinliklerde rol almaya başladılar. Osmanlı yönetimi bunu teşvik etti. Sanayi devriminin ardından oluşmaya başlayan Avrupa finans kapitali için Osmanlı alanı kârlılık derecesi yüksek, yatırıma elverişli bir alandı. İşte bu bağlamda İtalyanlar da Osmanlı alanında sanayi ve ticari işler elde ettiler.
Osmanlı Devleti ve İtalya
   
1853 Kırım Savaşı sırasında bir İtalyan devleti olan Piyamonte Osmanlılarla birlikte savaşmıştı. Bu durum elbette iki taraf arasında bir yakınlık yarattı. Kırım savaşı İtalyanlara milli birliği sağlamak için fırsat verdi. Piyamonte önce Güney İtalya’daki İspanyol hâkimiyetine son verdi. Ancak Kırım savaşında İngiltere ile birlikte Rusya’nın karşısında yer almış Fransa’nın, savaştan kısa süre sonra Rusya ile yakınlaşması siyasal dengeleri etkiledi. Fransa, Avrupa’nın haritasını değiştirmek üzere İtalyan birliğini desteklemekte ve diğer Avrupa devletleri yayılmacı politika izliyorlardı, ve özellikle İngiltere Fransa’ya güvenmiyorlardı.
1861’de kurulan İtalyan krallığı Venedik ve Roma dışındaki tüm İtalya’yı yönetmeye başladı. İtalyanlar kendilerini dış dünyaya taşıyacak yeni bir kimlik elde etmişlerdi. O sıralarda Venedik’i Avusturya’dan, Roma’yı papalıktan alacak güçte olmadıkları için bu iki konu hep gündemlerini meşgul etmekteydi. 1866’da Avusturya ve Prusya arasında çıkan savaşta İtalya Prusya’yı destekledi. Elde edilen zafer İtalyanlara Viyana Anlaşması ile İtalya’nın bir parçası olan Venedik’i kazandırdı. Ancak Roma hala birlik dışındaydı ve dahil olması Fransız çıkarlarına uygun değildi. Zira Fransızlar katoliklerin desteğine dayanıyordu ve Roma İtalyan birliğini çok güçlü hale getirebilirdi. 1870’de Prusya ve Fransa savaşında, asker gerektiğinden Roma’daki Fransız askerleri savaşa katılmak için geri çekildiler. Buna Fransa’nın mağlubiyeti de eklenince İtalyanlar Roma’yı işgal edip, başkenti buraya taşıdı. Bu gelişmeden hoşnut olmayan papalık için de garanti kanunu çıkarılarak statüsü netleştirildi. Bundan sonra İtalya Avrupa’da önemli güçlerden biri haline geldi.
    İşte incelediğimiz dönemi (1862-1872 yılları arasında) İtalya’nın Avrupa’da varlığını kanıtladığı ve Osmanlı Devleti ile de sorunlarının bulunmadığı bir süreç olarak görmekteyiz.
Osmanlı Topraklarında Görev Yapan Konsolosluklar
    Devletlerin bir başka ülkedeki temsilcilikleri olan konsoloslukların başlıca işlevleri, gemi tayfaları arasında asayişi sağlamak, ticari ve sair uyuşmazlıkları çözmek, kapitülasyonların kendilerine sağladıkları yargılama yetkisini kullanmak olarak sıralanabilir.
    1850’lerin başından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Avrupalıların varlığı ciddi bir artış gösterdi. Kırım Savaşı’ndaki “silah arkadaşlığı”, Osmanlıların toprak bütünlüğünün korunmasına katkı sağlamıştı. 1854’de başlayan Osmanlı dış borçlanması Avrupa finans kapitaline ihtiyaç gösteriyordu. Nihayet 1856 Paris Kongresi ve ardından çıkarılan Islahat Fermanı Avrupa Devletlerinin Osmanlı iç siyasetinde de etkili olmasını beraberinde getirdi. Bu koşullarda Osmanlı alanında Avrupa uyruklu ve onların himayesi altında bulunan kişilerin sayısı artmaya başladı. Bu gelişmeleri Bursa bağlamında örneklediğimizde, İngiltere’nin 1858 yılında Bursa’ya ihracatı 311 bin Sterlin iken, bu rakam 1871 yılında 526 bin Sterline yükselmişti. Aynı şekilde İngiltere’nin Bursa’dan ithalatı 1858 yılında 230 bin Liret düzeyinden 1871 yılında 424 bin Lirete yükselmiştir. İtalya için Bursa özelinde böyle bir rakama sahip değiliz. İstanbul’un İngiliz konsolosluğuna ait bir raporda 1870 yılında İtalyan gemilerinin İstanbul limanına 1.053.333 tonluk mal getirdiği anlaşılıyor. İzmir için örneklediğimizde 1868-1870 yıllarında ortalama 34 İtalyan gemisi İzmir limanından 58.087 Liret değerinde ithalat, 30.810 Liretlik ihracat yapmıştı. Bu tarihlerde İzmir bölgesinde ticaretle uğraşan 3.500 İtalyan uyruklu kişinin varlığı görülüyor.
    Bu koşullar altında Avrupa’nın Osmanlı topraklarında temsilcilerinin bulunması ayrı bir önem kazanmıştı. Hüdavendigar Vilayeti’nde 1839 sonrası İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya Macaristan, Almanya, İtalya, Yunanistan ve İran’ın konsolosluk temsilcilerinin bulunduğu görülmektedir. Konsolosların öncelikli görevi devletin ticari çıkarlarını gözetmek, vatandaşlarının ve tüccarlarının haklarını korumak, ticaret gemilerinin sorunsuzca geliş gidişine nezaret etmektir. Konsoloslar bulundukları ülkenin resmi makamlarınca tanınmış görevlilerdir.
    İngiltere’nin Osmanlı pazarına ilgisi diğer ülkelerden daha erken tarihte başlamış, buna bağlı olarak da Bursa’daki ilk konsolosluk İngiltere’ye ait olmuştur. 1870 Tarihli kayıtlarda Yunanistan, İtalya, Fransa, Rusya, İran, Prusya, Avusturya Macaristan vilayete temsilcilik bulundurmakta; hatta Gemlik (İngiltere ve Yunanistan) ve Bandırma’da (İngiltere) bazı konsoloslukların memuriyetleri yer almaktadır. Konsolosluklar, vilayetteki ticari işlemleri ve vatandaşlarının durumunu takip ettiği kadar, gayrimüslimleri de yakından izlemekte, azınlık okullarını takip emektedirler. Bursa’da bulunan İtalyan konsolosluğunun Bursa Katolik Ermeni Okulu’na ilişkin ayrıntılı bilgiler içeren raporları dikkat çekicidir. Yıllık ödeneklerden İtalyanca klasik eserlerin sayısına dek geniş bilgiler bu raporlarda yer almaktadır. Konsoloslukların tercümanlık ve diğer hizmetler için gayrimüslimleri çalıştırmasını sınırlandırmak amacıyla 1863’de Konsoloslar Nizamnamesi çıkartılmıştır. Ancak bunun ardından yabancı tabiiyetine geçmelerde bir miktar artış görülmüştür.
    Osmanlı Bursa’sının sadece bir başkent olarak değil, sahip olduğu yeni nüfusla birlikte kazandığı büyük şehir niteliğiyle ve yine bu nüfusun üretici, dinamik ve hoşgörülü özellikleri ile yeni bir açılım kazanmış olduğu görülür. Bursa gelişmekte ve dünyaya açılmaktadır. I. Bayezid önemindeki (1389-1402) hızlı gelişmeler, Bursa’ya Bedesten ile çevresindeki Uzun Çarşı’yı oluşturan hanları, çarşıları ve etrafındaki esnaf loncalarının konuşlandığı suk adı verilen sokakları kazandırmıştır. Böylece Bursa transit ticaret merkezi olmuştur. Bir yandan Tokat üzerinden Tebriz’e açılarak İran ham ipeğini üretime katılmış diğer taraftan Konya üzerinden Şam-Halep kültür-ticaret merkezleriyle ilişki içinde olmuş ve Güneydoğu Asya kökenli her çeşit baharatın antreposu durumuna gelmiştir. Bu dönemde ürünlerin Braşov yoluyla Macaristan’a buradan da Doğu ve Orta Avrupa’ya ulaştırılması sağlanmıştır. Kaza yönetimi (mahkeme) ve çarşı pazarda üretim faaliyetlerini ve ticareti düzenleyen kanunnameler ticaretin hukuki bir güvence içinde yapılmasını sağlıyordu. Esnaf loncaları şeyh, kethüda, yiğitbaşı gibi temsilcilikleri aracılığıyla hem kendi iç sorunlarını çözümlüyorlardı, hem de hammadde sağlanması, yönetimle ilişkilerin yürütülmesi gibi dışa yönelik ilişkileri düzenliyorlardı.
    Bursa 17. ve 18. yüzyıllarda durağan bir dönem geçirdikten sonra 19. Yüzyılda yeniden gelişti. Sanayinin adaptasyonu bağlamında, buharlı dokuma makineleri Çin gerekli iplik üretimi için 1838 sonrasında buharla işleyen flatür fabrikaları kurulmaya başlandı. 1850’den itibaren ise ipekçilik makineleşmeye yöneldi. 1858 Yılına gelindiğinde Bursa’da yeni yöntemlerle ipek üreten 38 kuruluş vardı. İpek dokuma fabrikalarının büyük çoğunluğu Hıristiyan azınlıklara aitti. Fabrikalar hem koza üretimini teşvik etmiş hem de yeni iş olanakları yaratmıştı. Bu fabrikalarda çalışanlar kaza nüfusunun %9-12’sini oluşturmaktaydı. 1870’lerde Bursa’da sermaye birikimine sahip azınlıklardan oluşan bir burjuvazi mevcuttu.
    19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin önemli merkezlerinden biri Hüdavendigar vilayeti, buranın merkezi ise Bursa idi. Güney Marmara’yı kapsayan bu vilayet, Bursa, Karesi (Balıkesir), Kütahya, Ertuğrul (Bilecik) ve Karahisar-ı Sahib (Afyon Karahisar) sancaklarından oluşmakta idi. Bursa’nın nüfusu 95 bin kişiyi buluyordu. Bunun 8 bini Ermeni, 4 bini Rum, 2 bini Yahudi idi. Yani vilayet genelinde Rum, Ermeni ve Yahudi milletlerin nüfusu %14,7’lik bir paya sahipti.
    Modernleşmenin taşraya etkileri elbette Bursa’da da açıkça hissedildi. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Bursa’sında diğer büyük Osmanlı kentlerinde olduğu gibi bir modernleşme süreci yaşandı. 1863 Vilayet Nizamnamesi taşrada yeni bir örgütlenmeye neden oldu. Bursa Valiliği’nde bir İdare Meclisi oluşturuldu, böylece yönetilenlerin isteklerini sunma olanağı ortaya çıktı. Bu bağlamda Müslümanlardan başka Rum, Ermeni, Yahudi milletleri de temsil ediliyorlardı.
    1870-73 aralığında Bursa sancağının merkez kazasında %64 Müslüman, %36 gayrimüslim olmak üzere 35.709 erkek nüfus ve 16.408 hane bulunmaktadır.
1870-73 16.408 hane 35.709 erkek
1873-75 16.587 hane 35.709 erkek
1875-78 7.896 hane 15.272 erkek
1878-80 7.896 hane 34.674 erkek
1888-89 20.328 hane 59.167 erkek16
    Yüzyılın sonuna doğru Bursa sancağı merkez kazasında önemli nüfus artışı dikkati çeker. Bazı araştırmalar incelenen dönemde Bursa’ya Doğu Anadolu bölgesinden önemli Ermeni göçü aldığını ortaya koymaktadır. Bu durum ekonomik faaliyetlerdeki artışın sağladığı olanaklardan kaynaklanmış olmalıdır.
Bursa’da İtalyan ve diğer yabancı devlet tebaasının yaşadığı, iş kurduğu dönemde Telgraf ve Posta İdaresi, Yabancı İşleri Müdürlüğü, Bayındırlık İdaresi, Maarif İdaresi gibi birimler vardı. Ulaşımın buharlı gemilerle yapılmaya başlanması, telgraf iletişiminin sağlanması ve yapılan yatırımlar yabancıların Bursa’ya gelmesini hatta yerleşmesini hızlandırmıştır. Bu bağlamda Katolik Kilisesi de inşa edilmiştir. Tüm bu olanaklar, Avrupa finans kapitalinin birikimlerinin Bursa’da ipek fabrikaları kurmasına, yol yapımlarına, madenlerin işletilmesine, zengin tarımsal ürünlerin ihracatına yönelik bir hareketlilik getirmiştir. Bunun neticesi olarak dönemin Bursa’sında çok sayıda otel ve hanın faaliyette olduğu da dikkati çeker. Batılı tarzdaki oteller, konaklama hususundaki değişimi ve gelişimi de ortaya koymaktadır. Bunlar arasında Hotel Olympos (Eski Çekirge Yolu), Hotel Splendid (Çekirge), Hotel Continental (Çekirge), Hotel d’Anatolie (Altıparmak), Hotel Nuriye (Setbaşı), Şark Oteli (Setbaşı) sayılabilir.
    İşte Bursa’daki İtalyan varlığı bu ortamda ortaya çıkmıştır. İtalyanlar bölgede ekonomik faaliyetler içindeydi. 1862’de 17bin ton, 1864’de 16bin tonluk dış ticaret hacmi doğrudan Bursa ve İtalya arasında gerçekleşmiştir.
Bursa havluları ve ipek İtalya’ya satışı yapılan önemli kalemlerdendir. Bir başka konsolosluk kaydında Bursa’daki ipek üretim yöntemleri Avrupa’dakilerle karşılaştırılmakta ve bilgi aktarımı da yapılmaktadır. Bu iletişimde Bursa’da yaşamayan İtalyanların bölgeye sıklıkla gelip gitmeleri etkili olmalıdır. Zaman zaman bu ziyaretçilerin Tifo gibi tehlikeli bulaşıcı hastalıkları taşımalarına karşı önlemler alınmaktadır. Mudanya’da bu konuda yapılan düzenlemeler belgelere yansımaktadır.
Hüdavendigar Vilayetindeki İtalyanlarla İlgili Belgeler
   
Bursa’da Gazeteciler Cemiyeti’nin bir müzayedede satın aldığı İtalyan Konsolosluk Evrakı, 1862-1915 yılları arasındaki süreci kapsayan toplam 3.638 adet belgeden oluşan bir koleksiyondur. Belgelerde genellikle İtalyan Konsolosluk işlerine Fransız Konsolosu vekalet etiği için ikili işlemler mevcuttur. Kimi evraklar İtalyan vatandaşlarının İtalyanca başvurusu ile başlamaktadır. Eğer konu Osmanlı yerel yönetimi ile ilgili ise, başvuru ilgili makama iletilmekte, daha sonra Osmanlıca olarak olay özetlenip varılan sonuç konsolosluğa bildirilmektedir. Kimi kayıtlar ise, Fransızca olarak İstanbul’daki İtalyan ya da Fransız Başkonsolosluğu’na intikal ettirilmiştir. Bu çalışmada henüz yayınlanmamış bu belgelerin Osmanlı makamlarınca işlem gören ve Osmanlıca düzenlenen 1860’lara ait olanları incelenerek, Bursa ve yöresindeki (Hüdavendigar Vilayeti) İtalyan varlığına ilişkin değerlendirmelerde bulunulması amaçlanmıştır. Bu kapsamda 2 nolu defterde bulunan İtalyan konsolosluğuna ait Osmanlı makamlarının yaptığı işlemleri içeren 46 belge ele alınmış, 37’si üzerinde çalışılmıştır.
    İncelediğimiz belgeler içeriklerine göre gruplandırıldıklarında, çoğunlukla iktisadi yaşama ait örnekler dikkati çeker. Odun, ipek, zeytin, maden gibi çeşitli ikisadi alanları, tabiblik gibi mesleki alanları ve genel olarak tüccarların sorunlarını ihtiva etmektedirler. Az sayıda aile hukuku ve konsolosluğun iç düzenlemelerine ilişkin örnekler bulunur.

Örnek 1. 27 Mart 1864
İtalya Devleti tebaasından Mösyö Fransuva Reçyo vadesi gelen senedinin tahsili için Bursa’daki konsolosluğa başvurmuştur. İzmir’de bulunan Kumpanyası adına Uşak kazasında ticaret yapmakta ve ikamet emektedir. Hüdavendigar Vilayeti’ne bağlı Karahisar-ı Sahip sancağının Şehli kazası içinde ticaretini yaptığı 190 çeki (yaklaşık 43 ton) afyon ile 25.650 kuruşa ait iki senet mevcuttur. Karahisar-ı Sahip sancağı kaymakamlığından mahkeme ve Kaza İdaresi Meclisi marifetiyle borçludan tahsil edilmesi süreci başlatılmıştır.
İncelediğimiz dönemde İtalyan tüccarları Anadolu’nun içinde ikamet etmekte ve şirketleri aracılığıyla afyon ticareti yapmaktadır. Bu kişiler ticari anlaşmazlıklarını önce konsolosluklarına başvurarak yansıtmakta, konsolosluk Bursa Valiliğine bildirmekte, valilik de kendi yöntemleriyle konunun yaşandığı kaymakamlığa gereğini yapmak üzere yansıtmaktadır. Bu işleyiş örnek olayda izlenebilmektedir.
    Aynı konuyla ilgili 2 nolu belgede ise Uşak kazasında ticaret mahkemesi olmadığından konu normal mahkemeye intikal ettirilmiş ancak %2,5 masraf alınmıştır. İlgili tüccarın bu ödemeyi uygun görmediği ve yeni bir bürokratik süreci başlattığı görülmektedir.
    Bu İtalyan tüccarı başka bir olayda da dolaylı olarak karşımıza çıkmaktadır. İtalyan tüccarı Fotaki, Mösyö Fransua da Reçyo’nun belgedeki tabir ile “adamı”dır. Osmanlı tüccarı Sergis Aga –Ermeni olmalı- zimmetinde 60bin frank alacağı vardır ve tahsil edememektedir. Sergiz Ağa’nın Mudanya’daki ipek fabrikasının içinde eşyası bulunmakta ve borcunu bu eşyanın bedeline saydırmak istediği anlaşılmaktadır. Bu ihtilafın çözümü için önce İtalyan konsolosluğuna başvurulmuş, sonra Hüdavendigar vilayeti yönetimi devreye girmiştir.
Bu belge değerlendirildiğinde; Mudanya’da bir “harir fabrika-yı hümayunu” yani Osmanlı devletine ait ipek fabrikası bulunduğunu görüyoruz. Bursa’daki İran Şehbenderi Agop’un da bu olayın taraflarından biri olduğu anlaşılıyor. İncelediğimiz dönemdeki ticaret işlemlerinin sadece Osmanlı parasıyla yapılmadığı, frank üzerinden de işlem yapıldığı anlaşılmaktadır. Osmanlı tüccarı Sergis Ağa’nın alacağını takas etmek istemesi doğrudan gerçekleşecek bir işlem olarak görülmediği için konu ilgili makamların çözümüne götürülmüştür.
Aynı yıla ait bir başka belgede, burada adı geçen Fotaki’nin Mudanya’da oturduğunu, buradan emlak satın aldığını ancak kendi üzerine kaydedilmediği için ihtilaf çıktığını öğreniyoruz.
Örnek 3. 9 Mart 1865
Bu belge de, Bandırma kazasında ticaret yapan İtalyan Mösyö Rumoli Kraffen ile ilgilidir. Bursa İtalyan konsolosluğuna gönderdiği dilekçesinde kaza yönetimi tarafından kendisinin celbedildiği, mağaza ve yazıhanesinde çalıştırdığı adamın tutuklandığı ve işyerinin mühürlendiği anlaşılmaktadır. Mösyö Rumoli, ticari itibarına zarar getiren bu işlerin haksız gerçekleştiğini belirterek, zarar ve ziyanının tazmin edilmesini talep etmektedir. Hüdavendigar eyaleti mutasarrıfı konsolosluğun yansıttığı bu başvuruyu ele almış, Bandırma kazasının bağlı bulunduğu Karasi sancağı mutasarrıfına incelediğimiz belgedeki yazıyı yazarak sorunun çözümünü talep etmiştir.
Örnek 4. 26 Nisan 1863
    Bu belge grubunda İtalya devleti tebaasından Hayyim isimli tüccarın dilekçesi konu edilmektedir. Olayın kapsamında İstanbul’da bir komisyoncu, Çanakkale iskelesine gönderilmek üzere teslim edilen mallar, bunları kayıkla taşıyacak kişiler ve ilgili kayıkların Mudanya civarında boş bulunarak malların kaçırılmış olması vardır. Dökümüne baktığımızda İtalyan tüccarın ihracatına konu olan malları görmekteyiz. Bunlar şeker, baharat, fındık, fıstık, kağıt gibi farklı ürünlerdir. Bu malları Sirkeci iskelesinden Çanakkale’ye taşıyacak kayıkların Rum kaptanlarının yol üzerindeki Mudanya kıyısına yanaşıp gasp suçunu işledikleri anlaşılıyor. İlgili tüccar önce konsolosluğa durumu yansıtmıştır.
    Daha sonra da yerel güvenlik birimleri aracılığıyla belirtilen eşyanın ve suçluların bulunması için bir süreç başlatılmıştır. İlgili başka bir belgede, Osmanlı yönetiminin olaya el koyduğu görülüyor. İtalyan tüccarın mallarının Mudanya karşısındaki Emir Ali (İmralı) adasında Hacı Yuvan ve Kara Nikola isimli kişilere satıldığı belirlenmiş ve bunlar suçlu kaptanlar bulunana kadar göz altına alınmıştır. Osmanlı yönetimi bu kaptanların yaşadıkları köylerdeki bütün mallarına, emlakine ve kayıklarına Gemlik kazası marifetiyle el koydurtmuştur.
Bir başka belgede yer alan bilgiler olayın intikalinden 3 ay sonra da ciddiyetle izlendiğini açığa çıkarmaktadır. İtalyan tüccarının mallarını İmralı adasında satan reislerden “batakçı ve malkapıcı, yatak” ifadeleriyle söz edilmektedir. Erdek kaymakamının da bilgilendirildiği ve ilgililerin aranmasının sürdüğü anlaşılmaktadır.
    İlgili yazıda Osmanlı yönetiminin, bu konunun sürüncemede kalmasının yönetimin saygınlığına zarar getireceğini vurgulaması dikkati çekmektedir.
Örnek 5. 1862, 1863, 1864, 1865
Bir diğer belge grubunun ilki İtalyan Devleti tebaasından Tabip Odanaki le ilgilidir. Bursa’nın Alişar köyünden bir kişinin zimmetinde senetli 7200 kuruş alacağı ödeme süresi dokuz ay geçmesine rağmen tahsil edilemediğinden durum konsolosluğa yansıtılmıştır. Bu başvuru üzerine konsolosluk Osmanlı yönetimine durumu intikal ettirmiş ve süreç başlatılmıştır. İtalyan tabibi Andonaki Bursa’nın kırsal kesimiyle ilişkili olarak yörede bulunmaktadır. Sadece bir köyden 7200 kuruş gibi önemli bir meblağı içeren senetli alacağının bulunması dikkati çekmektedir. Tabiplik kazancı yanısıra ticaret kazancının bulunduğuna ilişkin açıklık yoktur.
    Başka bir belge de aynı İtalyan tabib ile ilgilidir. Kendisinin bu kez Bursa kentinin hemen yakınında bulunan Soğanlı köyünde çiftlik nazırı Abdülaziz Bey zimmetinde 15 bin kuruşluk alacağı olduğunu öğreniyoruz. Tabib, alacağının Meclis-i Ticaret marifetiyle tahsil edilmesi için başvurmuştur. Konunun devamını başka bir belgeden takip ediyoruz. Tabip Andonaki’nin alacak meselesi Bursa ticaret mahkemesine yansıtılmıştır. Alacakların defterlerindeki makbuzların eksik olduğu, borçlular tarafından belirtilmiştir. Konsolosluk ilgili tabibin tüccar olmadığından ilgili kuralları ve defter düzenlemeyi bilmediğini cevaben yansıtmıştır. Kayıtlarda ayrıca “nizamen yemin etmeyi lazım geldiği ve tabibi merkum dahi imtina ettiği” yani yeminden kaçındığı bilgisi görülmektedir. İtalyan tabibin “yemin aldırmak teklifi kendisine hakaret olacağından” yerine getirmediği belirtilmektedir.
1864’de düzenlenen bir belgede, mahkeme kararıyla tahsiline karar verilmiş ancak bir yıldır tahsil edilememiş alacakların borçlularını yakalamak üzre valilikten yardım istendiğini görmekteyiz.
    Tabibin 17 Temmuz 1865 tarihli yeni bir belgesi daha bulunmaktadır. Bu kez 19.791 kuruşluk tahsil olunamayan alacağı ile ilgilidir. Alacak listesinin konsolosluğa verilmesinin ardından Osmanlı yönetimi devreye girmiştir. Tabip Andonaki’nin alacak listesi incelendiğinde 12 kişiden tutarları 114 ila 2300 kuruş arasında değişen alacakları olduğu anlaşılıyor. Ticaret ya da tabiplik konularıyla ilgili ilişkide olduğu şahısların isimlerinin hepsi de gayrimüslimdir. Tabiblik dışında da ticari ilişkilerde bulunduğu 4 yıla yaygın belge ve bilgilerden anlaşılmaktadır. Her tahsilat sorununda yetkililere başvuruyor olması, bu yolla sonuç aldığını düşünmemize neden olur. İktisadi düzenlemelerin çeşitlenmiş olduğunu, farklı yollardan sorunların çözümlenebildiği alternatiflerin bulunduğu dikkati çekmektedir.
Örnek 6. 26 Ekim 1863
İtalyan tüccarı Mösyö Barfo “Mültezim Mehmet Bey emrine ciro eylediği bir kıta bono mucebince Mudanya'da Mehmet Ragıp Efendi'de olan üçyüz liranın tahsili” konusunda yardım istemektedir. Osmanlı yönetimi kendisine intikal eden bu konuyu ticaret kanunu gereğince değerlendirerek tahsili gerektiğine karar vermiştir. İlgili belgede bono, poliçe, senet, tazminat gibi modern ticari terimlerin varlığı ve konunun Osmanlı Ticaret Kanunu’na göre değerlendirilmiş olması Osmanlı taşrasında bu bağlamda ciddi bir birikim olduğunu göstermektedir. Elbette böyle bir ortam yabancı tüccarların ülkedeki faaliyetlerini teşvik edecektir.
Örnek 7. 21 Haziran 1865
Bir başka belgede İtalyan tebaasından tüccar Mösyö Leo Valli’nin Bursa’nın Nilüfer odunluğundan ticari amaçla odun satın aldığı ancak bu malların çalınıp satıldığı anlaşılmakta, konunun takibi yapılmaktadır. İlgilinin çalan, çalıntıları satın alan kişiler hakkındaki duyumları yetkililere iletilmiş ve işlem başlatılmıştır.
Değerlendirme
   
Odun, ipek, zeytin, afyon, maden, tabiblik gibi çok çeşitli ticari ve mesleki alanlarda İtalyan girişimcilerin faaliyet halinde olduğunu söyleyebiliriz. Tüccarların sadece ithalat ya da ihracat yapmayıp, Osmanlı toprakları içindeki ticari olanakları değerlendirecek biçimde şehirler arası örgütlenmeler meydana getirdiklerini de düşünebiliriz. Bu tüccarların zaman zaman kredi ilişkisi içine girdiği ve senetli alacakların bir kısmının bu şekilde gerçekleştiği söylenebilir. Bu tür ilişkiler İtalyan tüccarlarla daha sık olarak gayrimüslim Osmanlılar arasında ortaya çıkmaktadır.
    Ticaret işlemlerinin sadece Osmanlı parasıyla yapılmadığını, bono, poliçe, senet, tazminat gibi modern ticari terimlerin varlığını görüyoruz.
İtalyanların her konuda konsolosluk aracılığı ile Osmanlı makamlarına başvurabildiğini görüyoruz. Osmanlı yönetimi de idari birimler aracılığıyla konuları çözmeye ve süreçleri takip etmeye gayret göstermektedir. Bu bazen yerel yöneticiler bazen de mahkemeler kanalıyla olmaktadır. Yabancıların sorunlarının hızlı çözümü devlet itibarı ile ilişkili değerlendirilmektedir.

Kaynaklar
-Bursa Gazeteciler Cemiyeti arşivi İtalyan Konsolosluk Belgeleri, Kitap 4, Defter 2 Belgeleri
-Accounts and Papers, No:460, Miscellaneous Series, Diplomatic and Consular Reports Turkey, Report on the Vilayet of Brussa, London, 1898:
-Report by Mr. Sandison, British Consul at Brussa, on he Trade of his Consulate for the year 1858
-Report by Mr. Consul Sandison on he Trade for the year 1861.
-Report by Mr. Consul Sanditin on Ihd Trade and Agriculture of Brussa for the year 1862, Brussa, 11th March 1863.
-Report by Mr. Consul Sandison on the trade of Brussa for the year 1864, Brussa, march 26, 1864.
-Report by Mr. Sandison, British Consul at Brussa, on the Agriculture of that District.
-Report by Mr. Sandison, British Consul at Brussa, on the Agriculture of that District
-Report by Mr. Consul Sandison on the trade of Brussa for the year 1864, Brussa, march 26, 1864.
-Bozkurt, Gülnihal, Batı Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Resepsiyon Süreci 18391939, Türk tarih Kurumu, Ankara, 1996.
-Childs, Timothy W., Trablusgarp Savaşı ve Türk-İtalyan Diplomatik İlişkileri, Çev. Deniz Berktay, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2008.
-Dörtok Abacı, Zeynep, “Bursa’daki Yabancı Konsolosluklar (19. Yüzyıl)”, Osmanlı Modernleşmesi ve Bursa, ed. Cafer Çiftçi, Bronz Grup, Bursa, 2009.
-Eyicil, Ahmet, Siyasi Tarih, Akid Yayıncılık, Ankara, 1991, s.11 vd; HalukÜlman, Birinci Dünya Savaşına Giden Yol ve Savaş, SBF Yayınları, Ankara, 1973.
-Gökbilgin, M. Tayyib, “Konsolos”, İslam Ansiklopedisi, C.6, MEB Yayınları, İstanbul, 1985.
-Gürsakal, Gürsu, “Modernleşme Dönemi Bursa’sında Nüfus Hareketleri”, Osmanlı Modernleşmesi ve Bursa, Ed. Cafer Çiftçi, Bronz Grup, Bursa, 2009.
-Imbert, Paul, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yenileme Hareketleri Türkiye’nin Meseleleri, Havass, İstanbul, 1981, s.141 vd.
-Kaplanoğlu, Raif, 1830-1843 Yılları Nüfus Defterlerine Göre Bursa’nın Ekonomik ve Sosyal Yapısı, Nilüfer Belediyesi, Bursa, 2013.
-Kazgan, Gülten, Tanzimattan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul BilgiÜniversitesi Yayınları, İstanbul, 2002.
-Kocabaşaoğlu, Uygur, Majestelerinin Konsolosları İngiliz Belgeleriyle Osmanlı İmparatorluğundaki İngiliz Konsolosları (1580-1919), İstanbul, 2004.
-Oğuzoğlu, Yusuf, 8500 Yıllık Uygarlığın İzinden Bursa Tarihi, Bursa Kültür A.Ş., Bursa, 2013.
-Yaşayanlar, İsmail, Osmanlı Dönemi Bursa Otelleri, Nilüfer Belediyesi, Bursa, 2013.

Kaynak: Uludağ Üniv. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 15, Sayı: 26, 2014/1

Bu sitenin son güncelleştirilme tarihi 09/12/25