| 
	 
      
	
                  
                   Ressam, 
	müze müdürü, bürokrat. 
	
                                 
	  
	
     
      İstanbul doğumludur. Liseden sonra ik iyıl Yüksek Deniz Ticaret Okulu'nda 
	okudu. Sonra Sanayi-i Nefise'de (Güzel Sanatlar Akademisi) İbrahim Çallı'nın 
	öğrencisi oldu. Mezun olunca Fransa'ya gidip Paris Güzel Sanatlar 
	Akademisi'nde okudu. Ülkeye döndükten sonra Topkapı Sarayı'nda restorasyon 
	uzmanı olarak çalıştı. Başarılarından  dolayı Konya Mevlana Müzesine 
	müdür muavini olarak atandı. Orada evlendi, iki çocuğu oldu. Üstün 
	hizmetlerinden dolayı  Manisa Müzesine müdür olarak tayin edildi. Bu 
	müzeyi onartarak çağdaş bir müze haline getirdi. Buradan Bursa Arkeoloji 
	Müzesine (o dönemde Yeşil Medrese'de) müdür olarak atandı. Başarılarından 
	dolayı Ankara Müzeler Umum Müdürü, bir süre s onra da Anıtkabir müzesi 
	müdürü oldu. Oradaki siyasi çekişmelerden  dolayı istifasını verdi. 
	İstifası kabul edilmedi ve tekrar Bursa'ya dönmek istedi. İsteği kabul 
	edildi, Bursa Müzesine geri döndü. Konya ve İstanbul’da çeşitli resim 
	sergileri açtı. Oryantalist suluboya ressamıdır. 
	
                                         
	 
	 
	
                         
	*                 
	*               
	*               
	* 
	
          Bursa Müzesi müdürü olduğu yıllarla ilgili 
	hatıralar  
	
                                                                                                            
	Erdem Yücel  
	    Hikmet Gürçay 
	İstanbul’a en yakın müze olarak Bursa Arkeoloji Müzesi’ne atanma isteğimi 
	kabul etmişti. Bursa bana yabancı bir şehir değildi. Üniversitedeki 
	öğrencilik yıllarımda babamla birlikte sık sık Bursa’ya gitmiş, onun restore 
	ettiği başta Bursa Ulu Cami olmak üzere Erken Osmanlı Dönemi eserlerini 
	yakından tanımıştım. Bursa Arkeoloji Müzesi’ne kısa sürede atamam yapılmış 
	ve asistan olarak göreve başlamıştım.  
	    Günümüzde 
	Bursa Kültür Parkı içerisindeki 1971 yılında yapılan binada yer alan Bursa 
	Arkeoloji Müzesi, benim görevlendirildiğim yıllarda Yeşil Külliyesi’nin 
	medresesinde yer alıyordu.  
	    Bursa Müzesi 
	Müdürü Vahit Armağan, Manisa Müzesi Müdürlüğü’nden 1954 yılında buraya 
	atanan değerli bir ressamdı. Müzede benim dışımda arkeoloji eğitimi almış 
	başka bir asistan bulunmuyordu. Atilla ve Sait Bey isimli iki memur müzenin 
	idari işlerini yürütüyorlardı. Başlangıçta Vahit Bey’in bana biraz çekimser 
	olarak bakmasının nedenini memurlardan öğrenmiştim. Benden önceki bir 
	asistan hanım müzede epey sorun yaratmış ve sonunda başka bir yere 
	atanmıştı. Müzeyi tanımaya başladıkça envanterlerin eksik, yapılanların da 
	doğru olmadığını görmüştüm. Öylesine komikliklerle karşılaşmıştım ki; 
	gülmemek veya şaşırmamak elde değildi. İ.S 2. yüzyıla tarihlenen bir Roma 
	portresinin envanter kaydında bir tek cümle vardı; Taş üstünde baş!.. Bu 
	arada çevrede yapılan kazıda ortaya çıkarılan keramikler yığın halinde bir 
	odada yerlere serilmişti. Bir başka odada bilmeden satın alınmış sahte 
	eserler vardı. Bütün bunlardan ötürü müze müdürünü suçlamak doğru olmaz. 
	Çünkü Vahit Bey iyi niyetli bir kişi olmasına rağmen arkeoloji eğitimi 
	almamıştı. O günlerde müze-bilim eğitimi alanların çoğu İstanbul veya Ankara 
	müzelerinde toplandıklarından, rahmetli hocam A. Müfit Mansel’in “Anadolu 
	müzeleri seni bekliyor” sözünün ne kadar yerinde olduğunu o zaman 
	anlamıştım. Müzede envanterleri yapılmamış, yortan tipi keramikleri ele 
	almakla başladım. Ancak arkeoloji eğitimi alırken bizlere envanterin nasıl 
	yapılacağı ve yortan tipi keramiklerin özellikleri anlatılmamıştı. Bunun 
	için müdürümden izin alarak İstanbul Arkeoloji Müzelerine giderek envanterin 
	en iyi biçimde nasıl yapılacağını, yortan tipi keramiklerin ne olduklarını 
	öğrendikten sonra Bursa Müzesine dönerek çalışmaya koyulmuştum. Yıllar sonra 
	Bursa Müzesi Müdürlüğü’ne atanan bir arkadaşımın çok iyi ve aynı zamanda 
	bilimsel bir envanter çalışması yaptığımı söylemesine çok sevinmiştim. Bu 
	arada Bursa’nın Kestel ilçesinde bazı arkeolojik eserlerin ortaya çıktığı 
	ihbarı üzerine oraya gidip, mimari eserleri inceleyerek raporumu düzenledim. 
	Yeri gelmişken nasıl rapor yazılacağını da müze kayıtlarından ve 
	memurlarından öğrenmiştim. Vahit Armağan bir gün beni çağırarak boş kaldığım 
	anlarda müze memurlarının odasına giderek oradaki idari işlemlerin nasıl 
	yapıldığını öğrenmemi istemişti. Müze memurlarından Atila ve Sait Beyler’den 
	müzeye gelen evrakların nasıl kaydedildiğinden tutun da her türlü işlemi 
	öğrenmeye başlamıştım. Sonraki yıllarda İstanbul’da Divan Edebiyatı Müzesi 
	Müdürlüğü’ne atandığımda Bursa Müzesi’nde öğrendiklerimin büyük yararı 
	olmuştur. Eski eser raporu yazmak, envanter defteri düzenlemek başta olmak 
	üzere idari yazışmaların nasıl olacağı bizlere üniversitede öğretilmemişti. 
	O zamanlar üniversitelerin arkeoloji ve sanat tarihi bölümlerinde müzecilik 
	diye bir ders okutulmuyordu. Yıllar sonra Trakya Üniversitesi’nde iki 
	sömestr süreli müzecilik derslerini verirken ilk sömestrde müzecilik 
	tarihini, ikinci sömestrde de müzecilikteki idari işlemleri öğrencilerime 
	uygulamalı olarak anlatmıştım. Belki de müzecilikten üniversiteye öğretim 
	görevlisi olarak geçmemin bunda büyük yararı olmuştur. Daha sonraki yıllarda 
	müzelerde çalışan ve yönetici olan öğrencilerimden bu konudaki uygulamalı 
	derslerimin kendilerine çok faydalı olduğunu söylemeleri hoşuma gitmişti.
 
	    Bursa 
	Müzesi’ne ısınmış ve çalışıyordum ama ortaya özel bir sorunum çıkmıştı; 
	Vahit Armağan’ın oturduğu Çekirge’deki apartmanda bir daire kiralamıştım ve 
	kirası benim maaşıma denk düşüyordu. Babam ve halam beni parasal yönden 
	destekliyorlardı. Yeni evlenmiştim ve bu durum nereye kadar giderdi? 
	 
	    Maddi yönden 
	bunaldığım bir gün Vakıflar Umum Müdürü Nihat Danışman’a bir mektup yazarak, 
	daha önce Vakıflar’daki çalışmamı anlatmış ve mesleğime uygun kadrolu bir 
	görev istemiştim. Doğruyu söylemek gerekirse olumlu bir yanıt alacağımı 
	ummuyordum ama bir gün Vakıflar Umum Müdürü Nihat Danışman imzalı, 24 
	Ağustos 1964 gün ve 61 sayılı bir yazı almıştım. Bu resmi yazıda şöyle 
	deniyordu; “20 Ağustos 1964 tarihli mektubunuzu tetkik ettirdim. 
	Çalıştığınız komisyondaki personelin aylık yevmiye tutarı 2.000 lira 
	olduğundan bütçedeki tahsisat bu ihtiyacı karşılayamamaktadır. Temmuz ayı 
	yevmiyeleri için 3.000 liralık ödenek ayrılmıştır. Tahsisat açığı 
	dolayısıyla kadronun ayarlanması zaruridir. Sizin ücretli veya maaşlı bir 
	kadroya alınmanıza dair talebiniz de tetkik edilmiş ve (D) cetvelinde münhal 
	bir kadro bulunmadığından maaşlı bir kadroya tayininiz yapılarak İstanbul 
	Vakıflar Baş Müdürlüğüne tebliğ edilmiştir. Bilgi edinmenizi rica ederim.” 
	Benim istediğim de maaşı az olsa da kadrolu atamaydı. İstanbul Vakıflar 
	Başmüdürlüğü’nde arkeolog veya sanat tarihçi kadrosu olmadığından Emlak 
	Müdürlüğü’ndeki kadroya atanmıştım. Ancak eğitimime uygun, eski eserlerle 
	ilgili işlerde çalıştıracaklarını öğrenmiştim. Maddi nedenlerin yanı sıra 
	İstanbul’a ailemin yanına gitmek arzusu da ağır basınca Bursa’daki 
	görevimden istemeyerek, daha doğrusu zorunlu olarak istifa edip, İstanbul 
	Vakıflar Başmüdürlüğü’nde göreve başlamıştım. 
	Emekli 
	öğretim görevlisi Erdem Yücel 'in 
	Vakıflardaki Çalışmalarım adlı 
	kitabının 109-110. Sayfalarından alınmıştır. 
	   |