|   
	                                                                                                        Uğur 
	Ozan Özen 
	    
	Setbaşı’ndaki Gregoryen Ermeni kilisesi, 
	1915-1925 yılları arasında boş durmuştur. 1980’li yıllarda kilise ve okul 
	yıkılmıştır. Setbaşı Ortaokulu’nun olduğu yerde eskiden Ermeni Okulu, üst 
	tarafında apartmanların olduğu yerde ise Gregoryen Ermeni Kilisesi vardı.
	  
	
	    Hocaalizade Caddesi’nde, 
	Atatürk Ortaokulu’nun olduğu yerden çekilen kilise ve okulu gösteren 
	fotoğrafın dışında Sibel Gök’ün yaptığı sözlü tarih çalışmaları konuyu daha 
	iyi aydınlatmıştır. Emin Bilgin 23 Kasım 2012’de şunları söyler: 
	
	“Jandarmayı hemen geçince papazın evi bulunuyordu. Daha sonra vali konağı 
	olarak kullanıldı. Kocaman bir bahçe içinde, büyük balkonlu, güzel bir evdi. 
	Setbaşı İlkokulu önceden cadde üzerindeydi. Şu anda BİM Market’in bulunduğu 
	yer eskiden kiliseymiş. Kilise daha sonra Mehmet Sami Türknar’a ait Türknar 
	Tütün Deposu olmuş. Oradan yukarıya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bulunduğu 
	binalarda yine tarihi binalardı. Bu binalardan bir tanesi papazların, bir 
	taneside rahibelerin kaldığı yerlermiş. Papazların kaldığı yere daha sonra 
	üç sınıflık Nilüfer İlkokulu yapılmıştı.” 
	[Ertan Göksever 3 Ocak 2013’te bu okulla ilgili 
	olarak burasının üç sınıflık Yirminci Okul adıyla açıldığı söyledikten sonra 
	yerini Milli Eğitim Müdürlüğü’nün olduğu yer olduğunu söyler, aynı kitap, s. 
	269.] İpekçilik Caddesi’nden çıkarken sol tarafta, hemen okulun karşısında 
	Papaz’ın evi vardır. 
	Emin Bilgin sözlerinin devamında şöyle 
	der: “Şu 
	anda Çelebi Mehmet Lisesi’nin bulunduğu yer önceden manastırmış. Manastırın 
	eski kapısı hâlâ duruyor. Hatta kapının iki yanındaki fenerlerde iki üç sene 
	öncesine kadar duruyordu; yakın zamanda çaldılar.” 
	Bkz. 
	Bursa’nın Tarihi Mahalleleri III, 
	2014, s. 263, 264. Cumhur Cemal Güleçman 19 Kasım 2012’de şunları söyler:
	“Şu 
	anda BİM marketin bulunduğu apartmanın yerinde tütün deposu vardı” 
	aynı kitap,
	s. 254. Lerzan Akbaş 15 Kasım 2012’de 
	şunları söyler: 
	“O zamanlar Orman Lokali’nin olduğu yer Vali 
	Konağı idi... Şu anda BİM Marketin bulunduğu binanın olduğu yerde bir kilise 
	vardı. Sonradan orası tütün deposu oldu. Maskları, amforaları, sahnesi, orgu 
	duruyordu. Konser salonu varmış; annemler oraya konserlere gidiyorlarmış. 
	Sonradan tütün deposu oldu. Kızlar orada tütün kıyarlardı. 1980 yıllarından 
	sonra da yıkıldı. Onun biraz yukarısında şu anda kütüphane olan yerde de 
	Nilüfer İlkokulu vardı. Bahçesinde dönme dolap, salıncaklar bulunuyordu. 
	Akşamları arkadaşlarla, gider, dönerdik. Dörtçelik İlkokulu’nun eski ismi de 
	24 Temmuz İlkokulu’ydu. Dörtçelik o okulu yıkıp şuan ki yeni okulu yaptı ve 
	okulun ismi de Dörtçelik İlkokulu olarak değişti.” 
	Aynı kitap, s. 275. BİM Market’in yerine 2016 
	yılında Seyhan Ekspres Market açılmıştır. 
	
	    
	
	                        
	Ermeni okulu (solda) ve Ermeni Kilisesi 
	
	
	    Gregoryen Ermeni kilisesi 
	tiyatroya çevrilmiş, ancak burayı Türk Ocağı Tiyatrosu adlandırmak 
	yanlıştır. Çünkü Türk Ocağı’na ait anlamı oluyor. Burayı Muallimler Birliği 
	de kullanmıştır. Muallimler Birliği Sineması olarak adlandırmak yanlıştır. 
	Aynı şekilde Muallimler Birliği’ne ait anlamı oluyor. Dönemin kaynaklarında 
	ne Türk Ocağı Tiyatrosu ne de Muallimler Birliği Sineması ifadesi vardır. 
	Burayı ihtiyaca göre birçok kurum kullanmış, bina satıldıktan sonra tütün 
	deposu dahi olmuştur.     
	 
	Murat Akgün, 
	Nahit Kayabaşı’na şöyle demiştir:  
	
	
	
	    “O zamanlar Yıldırım’da 
	oturuyorduk. 23 Nisan İlkokulu’nda okuyordum. Üçüncü sınıftayken, bir gün 
	dediler ki, sinemaya gidilecek! İstiklal Harbi’ne dair bir film oynuyormuş. 
	Galiba 1929’un sonuydu. Beşer kuruş topladılar bizden, doğru Muallimler 
	Birliği Sineması’na götürdüler. Bugünkü Setbaşı İlköğretim Okulu’nun 
	bulunduğu yer… Eski bir Ermeni kilisesini boşaltmışlar, sinema yapmışlar. 
	Altta, sandalyeden daha güzel, tek tek yapılmış, güzelce düzenlenmiş 
	oturulacak yerleri, açılır-kapanır kanapeleri vardı. Makinist yeri üst 
	bölümdeydi. İşte o gün tanıştım sinemayla. Sessiz bir film gösterdiler. 
	Zannediyorum Ateşten Gömlek’ti, Halide Edip’in romanından yapılmış”.   
	
	
	 
	    
	Kilisenin yeri hâlâ birçok yazıda, Setbaşı İlköğretim Okulu’nun olduğu yer 
	olarak tarif edilmektedir. Bu bilgi yanlıştır. Murat Akgün 1921 yılında 
	Gemlik’te doğmuştur. Eski kilisede film seyrettiği zaman sekiz yaşında 
	ilkokul öğrencisidir. 1929 yılında kiliseye sinema filmi seyretmeye gitmiş, 
	gördüklerini 1999 yılında anlatmıştır. Arada 70 sene var. Bazı şeyleri 
	yanlış veya eksik hatırlayabilir.  
	
	    Vasfi Rıza Zobu oyun 
	sahneledikleri salonun yerini tarif ettikten sonra burasını Türk 
	Ocakları’nın tiyatroya dönüştürdüğünü söyler. Bu bilgiyi ikinci kaynaktan 
	doğrulayamadım. 
	“Hükümet meydanından Yeşil camiine gitmek için, 
	Setbaşı denilen yerde bir köprüden geçilir… Köprünün öbür başında sağ tarafa 
	tesadüf eden kısmında eski bir kilise, etrafında da odalar vardır. Burayı 
	Türk Ocağı’na vermişler. ‘Ocak’ da bu metrûk kilisenin içine bir sahne 
	yaparak tiyatro salonu haline koymuş.”
	
	
	 
	
	
	    Semih Günver 
	Bir Kiraz 
	Ağacı Olsaydım adlı kitabında 
	kilisenin tiyatroya nasıl dönüştürüldüğünü ve sekiz yaşındayken gördüklerini 
	anlatır: 
	
	
	    
	“Gazi, fırtına gibiydi. 23 Eylül’de Türk Ocağı’nda Şapka Devrimi konuşmasını 
	yaptı. Babam, kalpaklarımızı dolaba kitledi. Böylece sağ kulağım da baskıdan 
	kurtuldu.
 
	
	
	    
	Gazi’nin ziyareti dolayısıyla Zeki Beyin Başkanlığında, Ankara’dan Senfoni 
	Orkestrası; İstanbul’dan da Darülbedayi, kadrosunda Bedia Muvahhit ve kocası 
	dahil, Bursa’ya geldiler. Setbaşının sol tarafındaki yokuşun ortalarında 
	bulunan harap Rum kilisesi acele tamir edilmiş, mihrap kısmına bir sahne 
	yapılmış, perde takılmış, arka taraftaki balkon da temizlenip, iskemleler 
	konularak şeref tribünü haline getirilmişti. 
	
	
	    
	Hayatımın ilk orkestra konserini ve tiyatro temsilini, Atatürk’ten iki sıra 
	arkada, bir iskemle üzerine oturmuş, tertemiz, uslu uslu izlemiştim. Gazi 
	Mustafa Kemal’in arkadan sağ profilini görüyordum. Düz yatırılmış sarı 
	saçları parlıyordu. Kaşları çatıktı. Yüzü zayıftı. Babam onun arkasındaki 
	sıradaydı. Ankara’dan gelenler vali, Mustafa Kemal’le aynı sırada 
	oturmaktaydılar. Hepsi huzursuz ve endişeli görünüyor, Gazi’nin temsili ve 
	konseri beğenip beğenmeyeceğini kestiremiyor, ani bir kızgınlığından kaygı 
	duyuyorlardı. Ben, iskemlemde kollarımı ütülü beyaz gömleğimin üzerinde, 
	bacaklarımı o sabah boyattığımız siyah potinlerimin sıktığı ayak bileklerim 
	hizasında kavuşturmuş, paşalar gibi oturuyordum. Gazi Paşa kızsa da herhalde 
	bana kızmazdı. Babamın eve getirdiği Amerikan müziği plakları beynimde 
	fırtınalar koparmıştı. Orkestra hangi eserleri çaldı bilemiyorum. Fakat bu 
	defa, bu konser beni rahatsız etmedi, sesler daha munis, melodi daha uysal 
	geldi. Konseri sonuna kadar sıkılmadan dinledim.  
	
	
	    
	Darülbedayi artistlerinin sergiledikleri eser, galiba bir Fransız komedisi 
	idi. Bedia Muvahhit zarif ve inceydi. Kocası Muvahhit, hassas bir adama 
	benziyordu. Bedia Muvahhit’in Fransızca’ya çalan şivesini o yaşta bile bir 
	hayli yadırgamıştım. Bu benim, sekiz yaşımda tiyatro dünyası ile ilk 
	tanışmam oldu. Tiyatroya o tarihten bu yana sadık kaldım. Başarılı ve 
	tanınmış bir tiyatro sanatçısı olmak arzusunu kalbimde uzun yıllar 
	sakladım... 
	
	
	    
	Gazi, 1 Ekim’de Bursa’da Dokuma Fabrikası’nın temelini attı, 2 Ekim’de Bursa 
	Kız Muallim Mektebi’ndeki müsamereyi seyretti.  
    
	
	
	
	   
	
	Mustafa 
	Kemal, 3 Ekim’de belediyede verilen ziyafette, sanat ve kültür konularına 
	temas etti. Bursa’daki konseri ve tiyatro temsilini beğenmişti. Yaptığı 
	konuşmada, sanatçıları övdü ve ‘Memlekette bu nevi sanatkârlar, ihtiyaç ile 
	mütenasip şart ve miktarda yetiştirilememiştir’ dedi.”
	
	
	   
	    
	Semih Günver anılarında Rum kilisesi diye yazar. Ancak burası 
	Gregoryen
	Ermeni Kilisesi’dir. 
	Anılarını 1986 yılında yayımlamıştır. Bahsettiği konuysa 1925 yılında 
	yaşanmıştır. Arada 61 yıl vardır. Hafızası yanıltmıştır. Aynı kitabın bir 
	sayfa sonrasında, aynı kiliseden bahseder: 
	
	“Arkadaşlarımla buluşup oyun oynadığımız Rum kilisesinin dereye tepeden 
	bakan teraslı bahçesine gittim.”   
	    
	Darülbedayi ilk defa 1926 yılında Bursa’ya turne yapmıştır. Tiyatrocular
	
	27 Mayıs 1926 Pazar günü İzmir Karşıyaka’dan 
	trene biner, sabah 05.51’de Bursa’ya gelir.
	Oyuncu kadrosu: Kınar, Bedia, Mina, 
	Şaziye, Fahire Hanımlarla; Raşit Rıza, Nurettin Şefkatî, Behzat, M. Kemal 
	(Küçük), Rıza Fazıl, Celâl Beyler ve Vasfi Rıza Zobu. Oyuncular çarşı içinde 
	bulunan Osmaniye adlı otelde kalırlar. Aynı günlerde Mustafa Kemal Paşa da 
	Bursa’yı ziyaret etmiş, Darülbedayi’nin bütün oyunlarını seyretmiştir.
	  
	    
	Vasfi Rıza Zobu anılarında Raşit Rıza’nın Bursa’da başına gelen olayı 
	anlatır: 
	
	
	    
	“Raşit Rıza, ertesi sabah yanında bir arkadaşıyla (herhalde Behzat olacak), 
	geldiğimizi haber vermek için Vali’yi makamında ziyarete gittiler. Öğleye 
	doğru da döndüler. 
	
	
	    
	Vali, Raşit’i tanımamıştı! Fakat sorduğu suallerden birini nakledeyim de, 
	hakkında siz hüküm verin. 
	
	-Kumpanyanız 
	kalabalık mı? 
	
	-On yedi 
	kişiyiz. 
	
	-Tabii 
	çalgıcıları da getirdiniz! Çünkü burada bulamazsınız! 
	
	(Raşit, 
	elbette fena halde bozulmuş) 
	
	-Biz çalgıcı 
	kullanmayız! 
	
	-Allah Allah! 
	O halde kadınlarınız nasıl oynarlar? 
	
	-Neyi nasıl 
	oynarlar? 
	
	-Kantoyu 
	çalgısız nasıl oynarlar demek istiyorum? 
	
	(Raşit, adamı 
	süzmüş de, ilk ağızda patlak vermemek için, işi alaya vurup Behzat’ı 
	göstererek) 
	
	-Bu zurna 
	çalar, bende davul. Böylece oynatırız!” 
	
	
	   Darülbedayi ilk olarak Paul 
	Gavault’ın yazdığı ve Kemâl Ragıp’ın çevirdiği 
	Devlet Kuşu 2 Haziran 1926’da 
	kiliseden tiyatroya çevrilen salonda sahnelenir. Oyunu Mustafa Kemal Paşa da 
	seyreder. 4 Haziran’da aynı yerde adını tespit edemediğim bir oyun 
	sahnelenir. Vasfi Rıza Zobu şöyle der:   
	
	
	   
	“Dar’ülbedai’nin temsiline teşrif buyuran Paşa Hazretleri halkın devamlı 
	alkışları ile istikbal ve temsili halkla beraber oturarak temaşa etmişler ve 
	sanatkâları müteaddid defalar alkışlamışlardır. Gazi Hazretleri halkla 
	konuşarak aynı tezahürat hürmetkârane olunmuşlardır.” 
	
	
	    6 Haziran saat 22.15’te H. de 
	Grosse’un yazdığı ve İ. Galip Arcan’ın çevirdiği 
	Süt 
	Kardeşler oyunu sahnelenir.  
	 
	
	
	“Halkın 
	devamlı alkışları ile istikbal olunmuşlar ve halk arasında oturmuşlardır 
	(..) Gazi Paşa Hazretleri, sanatkârları müteaddid defalar alkışladılar. 
	Oyunun hitam müşarünileyh hazretleri aynı tezahürat ve hürmetkârane ile 
	teşyi olunmuşlar ve halkla görüşerek otomobillerine gitmişlerdir. 
	   
	Darülbedayi’nin 7 Haziran’da Halk Mektepleri menfaatine oyun sahneleyeceği 
	haberi gazetede yer alır. Hangi oyunun sahnelendiğini tespit edemedim. 
	 
	
	
	   
	“Gazi Hazretleri dün geceki 
	
	[7 Haziran] 
	müsamereyi 
	halkın alkışları arasında konuşarak takip buyurdular. Piyesin nihayetinde 
	halkın ısrarı üzerine perde iki defa açılarak Gazi reverans yaparak 
	sanatkârları tekdir ettiler. Başta gelen piyesi çok beğendiler.” 
	
	
	   Darülbedayi 9 Haziran’da Tayyare 
	Cemiyeti yararına 
	Aman Hanım Biraz Sus 
	komedisini sahneler. 10 Haziran’da Muallimler Birliği’nin himayesinde 
	Tayyare Cemiyeti menfaatine 
	Binnaz ve 
	Afacan oyunlarını sahnelenir. 
	   
	Vasfi Rıza Zobu anılarında Mustafa Kemal Paşa’nın tiyatroya olan ilgisini ve 
	eğer gerçekleşseydi tarihe Bursa Suikastı olarak geçecek olayı anlatır: 
	
	
	   
	“Gazi Mustafa Kemal Paşa, tiyatroya her akşam tam vaktinde gelir; halkın 
	arasındaki koltuğuna otururdu. Paşa neşeli. Biz neşeli. En güzel, en zevkli 
	temsillerimizi O’nun huzurunda, o gecelerde vermiştik. Biz böyle görüyor, 
	böyle hissediyor, böyle biliyoruz ya… Meğer en tehlikeli, Vatan ve Millet 
	için en felâketli zamanları o gecelerde geçiriyoruz da haberimiz yokmuş! 
	Ziya Hurşit ve arkadaşlarının idamiyle sona eren, “İzmir suikastı” diye 
	adlandırılan facia: biz oyun oynarken, bu tiyatronun içinde olacakmış! 
	Kilisenin kubbesinden mi, yandaki kapıdan mı, ne kahrolası yerdense; bombayı 
	atacaklar; hepimizi havaya uçuracaklarmış!.. Sonra bir takım sebeplerden 
	dolayı kararı değiştirmişler. Hınçlarını geme vurmuşlar. Planlarını 
	“İzmir’de tatbik etmek” üzere tehir etmişler.” 
	
	
	 
	
	 Yılmaz Akkılıç 
	Atatürk ve 
	Bursa adlı kitabında, Mustafa San’ın 
	(futbolcu, lakabı tereyağ Mustafa) kiliseyle ilgili anısını anlatır:  
	 
	
	
	   
	“Setbaşı’ndan yukarı çıkarken sağ tarafta bir Ermeni Kilisesi vardı. 
	Darü’l-Bedâyî temsilini bu kilisede verdi. Tanınmış sanatçılar arasında 
	Raşit Rıza ve Halide Pişkin de bulunuyordu. Tiyatro olarak düzenlenen kilise 
	binasının elektrik tesisatını Selanikli Derviş adında bir genç yapmıştı. 
	Benim de arkadaşımdı. Onun yardımıyla tiyatroya gitmek istedim, önce izin 
	vermediler. Bunun üzerine arkadaşım, ‘elektriği keserim’ diye gözdağı verdi, 
	razı oldular beni de almaya. Atatürk’ü yakınında seyrettim temsili. Atatürk 
	çok çok alkışladı. Temsilden sonra oyuncuları yanına topladı, onlarla 
	konuştu.” 
	   
	Darülbedayi oyuncuları 11 Haziran 1926’da Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret 
	eder. Paşa’nın Raşid Rıza ve Mahmud Beyler’e söylediği sözler gazetede yer 
	alır: 
	
	
	   
	“Sizi çok takdir ederim. İnkılabımıza sizin de hem hizmetleriniz vardır. 
	Şimdiye kadar temsillerde sizin temsilleriniz gibi muntazam ve sanatkârane 
	oynanan bir piyesi seyretmedim. Temsillerdeki intizamının cidden şayanı 
	takdirdir. Sanatınızı meslek ittihaz ederek azmetmenizi, arkadaşlarınızla 
	samimi olarak geçinmenizi bilhassa tavsiye ederim. Sizin vatana en büyük 
	hizmetiniz Anadolu’muzu baştanbaşa dolaşıp halkımıza sanatın ne olduğunu 
	anlatmanızdır. Teşekkür ederim, turnelerinize muntazaman devam ediniz.” 
	
	
	   Vasfi Rıza Zobu’nun turneden aldığı 
	ücret 643 liradır. Darülbedayi 12 Haziran 1926 Cumartesi günü sabah 07.30 
	treniyle Mudanya’dan İstanbul’a gider. On beş günlük Bursa turnesinin sonucu 
	iç açıcı değildir. Rıza Ruşen şöyle der: 
	“Zavallı 
	sanatkârlar rağbetsizlikten kaplıcaların banyo parasını bile 
	çıkaramamışlardı.” 
	 KAYNAKÇA 
	
	
	Akkılıç, Yılmaz, 
	Atatürk ve 
	Bursa, Üçüncü Baskı, Bursa: Nilüfer 
	Akkılıç Kütüphanesi Yayını, 2009. 
	
	
	Gök, Sibel, “Emin Bilgin”, 
	
	Bursa’nın Tarihi Mahalleleri III Karaağaç Mollaarap Umurbey Yenimahalle, 
	(Editör Aziz Elbas), Bursa: Bursa Kültür A.Ş, 2014, s. 261-265. 
	
	
	---, “Cumhur Cemal Güleçman”, 
	Bursa’nın 
	Tarihi Mahalleleri III Karaağaç Mollaarap Umurbey Yenimahalle, 
	(Editör Aziz Elbas), Bursa: Bursa Kültür A.Ş, 2014, s. 254-260. 
	
	
	---, “Ertan Göksever”, 
	Bursa’nın 
	Tarihi Mahalleleri III Karaağaç Mollaarap Umurbey Yenimahalle, 
	(Editör Aziz Elbas), Bursa: Bursa Kültür A.Ş, 2014, s. 269-271. 
	
	
	---, “Lerzan Akbaş”, 
	Bursa’nın 
	Tarihi Mahalleleri III Karaağaç Mollaarap Umurbey Yenimahalle, 
	(Editör Aziz Elbas), Bursa: Bursa Kültür A. 
	Ş, 2014, s. 272-276. 
	
	
	Günver, Semih, 
	Bir Kiraz 
	Ağacı Olsaydım, Ankara: Bilgi Yayınevi, 
	1986. 
	
	
	Kayabaşı, Nahit, “Beyazperdede Zaman” (Murat Akgün 
	ile söyleşi, 26 Ocak 1999/11.30, Akkılıç Kültürevi), 
	
	Bursa Defteri, 
	Mart 1999, Sayı: 1, s. 94-101. 
	
	
	Özdemir, Nezaket, 
	Ulusal 
	Basında Atatürk’ün Bursa Gezileri, 
	Bursa: Nilüfer Belediyesi ve Mümin Ceyhan Bursa Kültür Kaynakları Araştırma 
	Kütüphanesi, 2012. 
	
	
	Ruşen, Rıza, “Bursa Tiyatro Kumpanyaları ile 
	Doldu”, 
	Akşam, 7 
	Teşrinisani 1929. 
	
	
	Şehir Tiyatrosu, 
	Tiyatromuz 
	70 Yaşında (70. Yıl Özel Sayısı), 
	(1915-1985) 70 Yılda Oynadığımız Oyunlar, (Hazırlayan Engin Gürmen-Nedret 
	Denizhan-Radife Baltaoğlu), İstanbul, 1985. 
	
	  
	
	Zobu, Vasfi Rıza, 
	O Günden Bu 
	Güne, İstanbul: Milliyet Yayınları, 
	1977. 
    
    
    
     |